GÖRAN THERBORN
Pl!fJ!I,.,..ı..ı.woaua "'-�-... �
- ·-�� � ... ...,........,..
-�-1!'---·
- - -
---
'
.,;ı.
GÖRAN THERBORN
!ktidann İd�olojis� ve Ideolojinin Iktidan The Ideology of Power/The Power of Ideology
İlttişim Yayınlan 80 • Politika Dizisi 8 ISBN 975-470-010-9
I. BASKI ©İletişim Yayınalılı, İst. 1989
KAPAK Bora Çetiniraya KAPAK BASKISI <)zdemir Ofstt IÇ BASKI Ştjlk Matbaası .
Iletişim Yayınlan Klodfarer Cad. İletişim Han No.7 CaAaloAiu-İSTANBUL Tel: 516 22 60-61-62
GÖRAN THERBORN
!ktidann İdçolojisi ve
Ideolojinin Iktidan çEVtREN İrfan Cüre
iÇiNDEKiLER
ÖNSÖZ ·�-����·······•·····"""'+•·············-..·············-.·"·�··•······--"'···•·,···�····· 7 Ş�kil .. ........ � .. ..... ........... .... ..... ...... . ...... ... ....... ..... ... ,.,.,.. ... 1 0
GiRIŞ ....... ııı; ... . . ........... . . ..... ........ ,.t····<ll····················� ..... ��.���······ 1 1 1- iNSANi ÖZNELERiN iDEOtOJiK OLUŞUMU ..... . . ..... .. ... 21
1. ideolojinin Genel Diyalektiği ..... , .......... ·....................... 212. Öznellik ve Rol:
·
Rol Teorisi Üzerine Kısa Bir Ara Söz .. .. . . ..... . . . . . . .... ... . . 25 3. ideolojik Evren: insani Öznelliğin Boyutları ..... . . �........ 274. Benlik ve Başkalık Ideolojileri . ....... .... ......... ... ..... ........ 32
ll- iDEOLOJiLERiN TARiHSEL MADDECiLi�i ........ ..... ,. . ... 35 1. ideolojik Sistemlerin Yapısı .. . ........ . . . . . .... . . . ... ......... . .. . .. 362. •deolojilerin Doğuşu ve Maddi Değişme .. . ....... . ....... . . .. 43
l l l · SINIFLARlN iDEOLOJiK OLUŞUMU ......... , ........ . . . .......... 51 1. Sınıfsal Benlik-ideolojileri .... . . . ... ..... ... .. .. . ... . . . .......... ..... 53 2: Sınıfsal Başkalık-ideolojileri .. . .......... .. .. ... . ......... .. . ....... 57 3. Sınıfsal ve Sınıfsal-Olmayan Ideolojiler .. ...... . . ,. . .. . . . ..... 62 4. Sınıf ideolojilerinin incelikleri ve Değişiklikleri ... .. ,.... . .. 67
IV- iDEOLOJiLERiN TOPLUMSAL DÜZENi .. ,.,., . . .. .. . . . . .. . . . . . . 69 1. ideolojinin Toplumsal Süreci .. . . .. . . . ...... . . ...... . ... .. ...... . .. 69 2. Ideolojik Söylemin Toplumsal Örgütlenmesi ... . ... .... . . . . 72 3. ideolojik Aygıtlar .... ...... . . . . . . .. . .. .. . .. . . ... ..... . . . . . . . . . . ... . . . . . .. . 75
V· iDEOLOJi VE SiYASAL iKTiDAR . ........... . ..... . .. ..... .. ..... ,.. 79 1. Ideolojik Egemenlik Biçimleri ... ......... . . . ......... ,............. 79 2. Meşruiyet.Consensus, Sınıf Bilinci:
Siyaset Kuramının Arkaik Tarim ve Sorunları ......... ... .. 85 VI- TOPLUMSAL DE�iŞME VE iDEOLOJiNiN iKTiDARI ..... 97
. 1 . ideolojik Seferberlik Süreçleri ....................... ... ...... .. . .. 97 2. Siyasal Özneler ve Ideolojik Sürüklenma ... .. .... . . ..... . ... 1 04
NOTLAR ... .......... ... ...... ... .... . ... ......... .. ....... . . . . ... . .... . ....... .. . . .. 1 07
5
ÖN SÖZ
Burada sunulan çalışma gerçekten kapsaml ı bir veya birkaç bi· limsel inceleme gerektiren bir konular dizisi üzerine, sözcü{Jün ça{Jrıştırdı{Jı geçici lik, alçakgönüllülük ve sını rl ı l ık özelliklerinin tümünü taşıyan bir denemedir. Bir kitap olarak yayımianmasının nedeni , tasarlanan makaleden çok daha uzun bir metnin ortaya çıkması , öte yandan da ne kadar sınırlı ve özlü olu rsa olsun bir müdahale gerektiren hali ha�ı rdaki ideoloji incelemeleri ve tartışmalarında ciddi eksiklikler oldu{Juna inanmayı sürdürmüş olmamdır.
Bana göre sözkonusu alandaki egemen e{Jilimlerin yetersizliQi dört sorun bölgesinde toplanır. Birincisi, "subject"* sözcü{Jünün karşıt iki anlamıyla ("tarihin özneleri"/"hükümdarın uyrukları") dolaylı olarak belirtilen ideolojinin diyalektik karakterini kanıt larını ortaya ko· yarak savunmak ihtiyacı vardır. ideoloji ler, insanları verili bir düzene sadece tabi kılmazlar. Aynı zamanda onları , tedrici veya devrimci de{Jişim eylemleri dahi l , bilinçli toplumsal eylemler için hazırlarlar. ideolojiler yalnızca "toplumsal harç" olarak iş görmezler.
ikincisi , ideolojileri mal-mülk olarak, sahiplenilmiş fikirler olarak de{Jil, toplumsal süreçler olarak görmek daha do{Jru ve verimli görünmektedir. Yani ideolojileri, bizlere yönelliimiş karmaşık toplumsal"seslenme" veya hitap süreçleri olarak görmek. Bu sürekli sü· reçler içinde ideolojiler birbirleriyle örtüşür, yarışır ve çalışırlar; birbirlerini bo{Jar veya güçlendirirler. ÇaQdaş toptum larda ideolojinin fiili işleyişi, bir tek okurla sessizce i letişim kuran bir metinden ya da sessiz, ehlileştirilmiş bir toplu lu {la hitap eden bir ö{Jretmen veya TV kişiliQindense, büyük bir kentin herhangi bir caddesindeki işaretler ve sesler kakofinisiyle örneklendirilebilir.
• Subject(ing), Sujet(Fr.): Özne ve uyruk anlamlarının ikisini de tek sözcük karşılıyor. Subject ve subjectian metin içinde sık kullanılan iki kavram. Tllbi kılmak ve tllbi kılma anlamına geliyor. (Çeviren)
7
Üçüncüsü, ideolojilerin maddi belirlenimine i lişkin Marx'ın ortaya attı�ı sorunlarla açıkça yüz yüze gelinmesi gerekti�ini ve ça�daş Marksistlerin ye�ledikleri gibi can sıkıcı bir sessiz li kle geçiştirilmemeleri veya Marksologlara özgü bitmez tükenmez tefsirler içinde sorunların basitçe yinelenmemesi, tekrar tekrar yorumlanmaması gerekti�ini düşünüyorum. Bu rada maddi belirleme kuramı ve sınıf ideolojilerinin yeni bir formülasyonuna girişilmektedir.
Sonuncusu, ideolojinin siyasal kurarn ve analizde alışılagelmiş ele alınış tarzı bana yetersiz görünmektedir. Bu düşünceyle, devrimci de�işimde çok önemli önkoşullar ve etkenler olarak zor/rıza dikotomisi, meşrı:ıiyet, cansensus ve devrimci sınıf bilinci gibi kavramları burada sunu lan ana tezler ba�lamında eleştirel incelemeye tabi tutarak tartışıyorum .
. Bu eleştirel çabalar, kuşkusuz, kendinden önceki yol açıcı katkılar üzerine inşa edilen bu denemeye özgü de�ildir. Amacım ve umudu m, bu denemenin bazıları farkl ı , bazıları paralel , bazıları da birbirine yaklaşan mevcut düşünceler, araştırmalar ve tartışmalara ba�lanaca�ıdır.
Yazar, metnini okuyucunun yargısına sunmadan önce kendisine yardım eden herkese teşekkür etmelidir. Bu durumda olan ların sayısı çok, minnet borcum da büyüktür. Perry Anderson , Francis Mulhern, Gunnar Olofsson ve Erik Olin Wright'ın ayrıntılı ve yapıcı birçok eleştirilerinden fazlasıyla yararlandım. Anthony Barnett, Robin Blackburn, Terry Freiberg'den, 1 97B'de Bostan Üniversitesi Yaz Okulu'ndaki ideoloji üı:erine verdi�im serninerin üyelerinden ve Nisan 1979'da Brüksel'de Avrupa Siyasai.Araştırmalar Konsorsiyumu ile Kanada Siyaset Bilim Derne�i'nce düzenle_nen "Sanayi Toplumlarında Otorite" konulu ola�anüstü teşvik edici serninere katılanlardan çok de�erli eleştiri ler aldım. Kjel Törnblom kaynakça konusunda çok de�erli yardımlarda bu lundu. Patrick Camiller ingilizcemi yayımlanabilir hale getirmek zahmetine katlandı. Hepinize çok teşekkürler.
B
Göran Therborn Göteborg, Nisan 1980
Sınıf Üyelerinin İtaat-Ni�liklilik Sürecindeki İdeolojik Aygıtlar Devlet iktidarının Sınırı
__ hııaı-nilellldiiiQin Ozyaşamsal yolu
__ --- ldeokıjik nOluzun yayılma süreci
-----;,1 Kitle Iletişim Araçlan -------------- ,.,"" '
�---', -------·--- ._ .. ' ',, --. ____ -.. '4
1 \ ----1-------+-
� !--+:--\ .. , t 1 f ' 1 ı 1 \ 1 1 1
\ 1 ı 1 ' ı 1 1 ', : : 1
-••• ---. Sınıf yııpıaının Ideolojik flllcllın*ı geıt beelema ıırneoı '1 ... __ ·--�--Ayg_ıtıar_: _s.ı_ıc:t_ıkaler __ • _pertller __ • vb_. _' __ ___.(
GiRiŞ
Ayram Çizgileri ve Ayrıliklar
Bu denemenin asıl ilgi alanı toplumda iktidann örgütlenmesi, sür· dürülmesi ve dönüştürülmesinde ideolojinin işleyişidir. Toplumsal egemen li{! in sınıfsal analizi açısından bu, sınıf yönetimi ve sınıf mü· cadelesinde ideolojinin rolüne ilişkin soruları kapsar. Amacım esas olarak kuramsal niteliktedir: iktidar ilişkileri ve toplumsal de{lişme· de ideolojinin işleyişine ilişkin bazı analitik kavramlar ve açıklayıcı önermeler geliştirmek. Burada sunulan, bir anlamda What Does the Ruling Class Do When lt Rules?'ın (Yönetici Sınıf Yönetti{li Zaman Ne Yapar?) bir devamıdır.1 O da iktidarın örgütlenmesi, yeniden üretimi ve dönüştürülmesiyle i lgili , ama ana oda{lı devlet olan bir çalışmaydı.
·
Bu ilgi alanlan ve amaçlar, neredeyse tüketilemez bi r konu olan "ideoloji" üzerine düşünmemi bir ölçüde sınırlamaktadır. Ama bu sınırlar içinde de ideoloji alanına olası birçok giriş ve alanı kateden olası bir sürü yol kalmaktadır. Okuyucuya burada tercih edilen yolu de{lerlendirme fı rsatı vermek için, daha baştan bunun temelini gös· terrnek gerekiyor. Her şeyden önce tartışılacak olan şeyin kaba ama motive edilmiş bazı tanımlarına ihtiyaç var; ve elinizdeki metnin so· ruları ve sorunlarına göre yazıldı{�! teori ve araştırma konjon�ürüy· le i lişkisinin açıkça kuru lması gerekiyor.
Burada "ideoloji" çok geniş bir anlamda kullanı lacaktır. Ne mut· laka herhangi belli bir içeri{li (gerçek) olandansa hayali karakter, yan· lış kavramı , yanlışlık ima edecek, ne de herhangi bir ölçüde işlen· mişlik ve tutarlılık varsayacaktır. Aksine ideoloji ile insanların yaşam· larını kendileri için de{lişen ölçülerde anlam taşıyan bir dünyada bi· linçli aktörler olarak yaşamalarını sa{llayan yönleri kasdedilecektir. IdeoloJi, bu bilinçlilik ve anlamhlı{lın iş görmesine aracı olan ortam· dır. Yeni do{lan her insani varlıQın bilinci geniş ölçüde bilinçsiz psi· kodinamik süreçlerden geçerek oluşur: simgesel bir di l şifreleri dü·
1 1
zeni içinde ve onun aracılıQıyla çalışır. Ama ideoloji bunlardan herhangi birine indirgenemez.
Nitekim bu rada kul lanılan ideoloji kavramı hen'ı alışılmış kavram ve "deneyim"leri hem de ineelikle işlenmiş antelektüel öQretileri; hem toplumsal aktörlerin "bilinci"ni hem de belli bir toplumun kurumlaşmış düşünce sistemleri ve söylemlerini kasıtlı olarak içermektedir. Ama bunları ideoloji olarak incelemekle, onlara belli bir açıdan bakmış, yani kendi içlerinde birtakım dü�ünce bütünlükleri ya da söylem yapılan olarak deQil de, bilinçli aktörlerin, öznelerin belli bir dünyada-olmaklık hAlinin (beeing-in-the-world) tezahürü olarak ele almış oluyoruz. Bir başka deyişle, bir metni veya ifadeyi ideoloji olarak kavramak, onun insani öznelliQin oluşumu ve dönüşümünde nasıl bir rol oynadıQı üzerine odaklaşmaktır.
Bu bakış açısına göre ideolojiyi bir yanda bilim, sanat, felse�e ve hukuQu öbür yanda bırakan bir aynm çizgisi çekilebilir. Bu ayrım esas olarak analizin farklı boyutlarına ve ancak ikincil olarak asıl içeriQe ilişkindir. Bütün ideolojik biçim ler bilim, sanat, felsefe veya hukuk olmadıkları gibi, bunların gördüQü işleri de göremezler. Ama bilim de, sanat da, felsefe de, huku k da ideolojik biçimleştirmelerden doQar ve ideoloji olarak işlev görebilirler. Bütün insan faaliyetleri gibi bilimsel, felsefi ve huku ksal pratikler de her zaman ideoloji aQıyla kuşatılıdır. Ama bunların tarihsel bir işbölümü içinde özgül, kurumlaşmış pratikler olarak ortaya çıkışı, gündelik alışılmış deneyim ve inançlardan ayrı , özel etkiler üretmeye ayarlanmış-özgül söylemlerin üretimi aracı lıQıyla, kendilerini kuşatan ideolojilerden bir "kopuşu" da gerektirir.
Bilim sözkonu� olduQunda bu kopuş, belirleme kalıplarının keşfiüretimi ve bu kalıpların işleyişinin sistemli olarak araştı rılması de· rnek oldu .2 Bununla birlikte bilim denilen belirli bir söylemin kurulması, bilimsel pratiQin ne uygulayıcılarının öznelliQinden muaf kaldıi)ı veya kalacaQı ne de \oplumun üyelerini etkilemeyeceQi, ideoloji olarak görev yapamayacaQı anlamına gelir. ÖrneQin: Adam Smith, Marx ve Darwin'in yapıtları bi limsel yapıtlardır; bu nitelikleriyle incelenebilir, deQerlendirilebilir, saldırılabilir veya savunulabilirler. Ama
1 2
bunlar "ekonomik liberalizm" , "bi limsel sosyalizm" ve "TOplumsal Darwincilik:' gibi ideolojiler olarak da iş görmüşlerdir. Bu anlamda yaygınlıklarına, etkililik ve ima ettikleri sonuçlara göre de incelene· bi lif, deQerlendirilebilir, geliştirilebilir veya karşı duru labilirler.
Bu deneme Marksologlara özgü bir yorumlama çabası de{Jildir. Ama kendimi tarihsel maddecili{Jin ana ilkelerine ba{Jiı saydı{Jım için Marx'ın Ideoloji kavramıyla kendiminki arasındaki ilişkiyi kısaca ay· dınlatmak gerekiyor. Marx'ta en azından iki ayrı ideolt>ji veya ideolojik kavramı görebiliriz. Bunlardan biri esas olarak burada benim· senenin aynısıdır. Burada ideoloji , insanların kendi tarihlerini bilinçli aktörler olarak yapmalanna aracı olan ortam olarak görülmektedir. Bu anlamda bu ideoloji kavramı " içerisinde insanların [üretim i lişki· leri ve güçleri arasındaki) bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri biçimler" e ilişkindir. Bu bakış açısının iki temel kaygısı vardır. Bi rincisi verili ideolojilerin nasıl açıklanması gerekti{Jini soruşturu r ve maddi belirleme sorunlarına ilişkindir. Di{Je· riyse, farklı sınıf ideolojileri arasındaki mücadele ve bunlann sınıf· sal olmayan ideolojilerle ilişkileriyle ilgilidir. Marx ve Engels ilkini kısa kuramsal önermelerinde, ikincisini de her şeyden önce işçi hareke· tine siyasal ö{Jüt verdikleri mektuplarında ele almışlardır.3 Benim burada izlediQim yol ve kaygılar da bunlardır.
Ama bu ideoloji anlayışı Marx ve Engels'in yapıtlarında bir başka anlayışla birleşmiştir ve onun egemenli{Ji altındadır. Bu anlayışta "ideoloji" insan bilinci ve insan eyleminin güdülerine ilişkin yanlış, idealist bir yaklaşım ve anlayışa i lişkindir. "Ideoloji, sözde düşünü· rün evet, bilinçli olarak, ama yanlış bi r bilinçle gerçekleştirdi{Ji bir süreçtir. Onu harekete geçiren gerçek güçler kendisi için meçhul· dür; öyle olmasaydı zaten ideolojik bir süreç olmazdı. ( .•. ) O sadece düşünce gereçleriyle çalışır; incelemeksizin bu gereçleri düşünce ürünü olarak kabul eder ve daha uzaklarda düşünceden ba{Jımsız bir kökeni olup olmadı{Jıriı araştırrriaz" .4 Burada karşıtlık burjuva ve proletarya ideolojisi arasında de{Jil, bizzat bilim le ideoloji , do{Jru bi· linçle yanlış bilinç arasındadır.
M arksist gelenekle egemen.hale gelen bu ikinci ideoloji kavramı·
13
dır ve Althusser'de hala yankılanmaktadır. Savunulamaz buldu{Jum bir insanı güdülemesi (motivation) görüşüne ba{Jiı oldu{Jundan, bu görüşle burada ilgimi kesmiş bulunuyorum. Bu güdülenme görüşü Marx ve Engels'in yapıtlarında iki ideoloji kavramını bir arada tutmaktadır. Esasında Marx ve Engels bilinç biçimlerinin oluşturdu{Ju "üst yapı"ya bir gölge-olay olarak bakmak e{Jilimindeydiler. Insan davranışı "çıkar" la, sınıf çıkarıyla belirleniyordu. Bilinç biçimleri ya
"do{Jru" bilinç olarak bu "çı karlar" la çakışıyor ya da yanılsama olduklarından çakışmıyorlardı. Ve yanılsamalar olarak en azından uzun vadede etkisizdi ler. Bu seçene{Jin örneklenmesi Marx'ın hem burjuva ideolojisinins hem de proletarya ideolojisini ele alışında -ikincisin�e. işçi sınıfının kendi sınıf çıkarlarının do{Jru bilincini, kapitalist üretim ilişkilerinin çarpıtıcı görünümlerine karşın; "şeyleşme"ye, "meta fetişizmi"ne ve sömürünün "ücretli biçimi"ne karşın geliştirece{Jine tam bir inançla- görülebilir.
Bu çıkarla güdülenme kavramı (norvatif) iyi ve kötü kavramları ile olanaklı ve olanaksız kavramlarının varoluşun gerçekli{Ji içinde verili olduklannı ve sadece gerçekli{Jin do{Jru bilgisi aracılı{Jıyla bu kavramiara ulaşabilece{Jini varsayar .6 Bunlar bana gc:>re gerekçesiz vesavunulamaz varsayırhlardır. Marksizm'de açıkça ve kesinlikle tümden reddedilmesi gereken faydacı bir kalınııyı temsil ederler.
Burada benimsenen geniş ideoloji tanımı , ideolojiyi yanılsama ve yanlış biliş biçimleriyle sınırlamamasıyla alışı lmış Marksist tanımdan ayrı lmaktadır. Aynı zamanda alışılmış liberal kavramdan da, veri ka· bu l ettiklerini reddetmemiz gerekti{Jini düşündü{Jüm için, ayrılmaktadır. Alışılmış liberal kavram a göre, az çok tutarlı ö{Jretiler içinde yer almayan bilinç ve anlam biçimleri, ya do{Jrulu{Ju zaten aşikar, pragmatik bi r "sa{Jduyu" oluştururlar, ya da iktidarın örgütlenmesinde ve iktidar mücadelelerinde önemsizdirler.
Son olarak belirtmek gerekir ki bu ideoloji tanımı bütün genişli{Jine karşın ideolojiyi söz gelimi , siyasal yapı veya süreçlerden, ekonomik ilişkiler veya üretici güçlerden ayırt edilebilir kılan özgül bir analitik boyutu gözardı etmemektedir. Bu yönüyle de işçi sınıfı kültürü üzerine Ingiliz yazınının7 ço{Juna yayılmış hemen her şeyi kap-
14
sayan "kültür" kavramından ve François ChAtelet'nin linguistik yapıların "uzun süre"si i le olayların "kısa süre" si arasında kalan "ak· rabalık yapı ları , hayatta kalm a (ve gelişme) teknikleri", "iktidar örgütlenmesi" gibi neredeyse her şeyi içeren aynı ölçüde kapsamlı ideoloji tanımından8 farklıdır. Bu her şeyi kucaklayan tanımlar, ya aslında çok daha dar bir tanım ku llanıldı{Jı gerçe{Jini gizlemek, ya da, cidden kucaklıyorlarsa, her şeyi aynı kaba doldurup bo{Jmak e{Ji· limindedirler.
Ideoloji konusunu inceleyen hiç kimsenin kültür üzerine büyük yapıtını görmezden gelemeyece{Ji Raymond Williams, "temel'' ve "üst yapı" nın "birbirinden ayrı labilir somut oluşumlar" (entities) oldu{Ju düşüncesini haklı olarak eleştirmiştir.9 Bununla birlikte, daha az açıkladı{Jı ve daha az vurguladı{Jı şu nokta da aynı derecede önemlidir: "Birbirinden ayrı lamaz gerçek süreçler" gerçek işleyişlerinde analitik olarak ayırt edilebilir çeşitli boyutlara sahiptir. Ve süreçleri yeterince kavramak için bu kesin analitik ayrımlar mutlaka gerekir.
"Kültür" ün önemli bir söylem figürü olarak iş görmesi ·ki bunun in· celenmesi bile (Wilrıams'ın Culture and Society (Kültür ve Toplum) adlı yapıtındaki gibi) kendi içinde büyüleyicidir· olgusundan ayrı ola· rak, kültür kavramı geniş bir ideoloji tanımının yanı sıra yararlı ola· bilir. Örne{Jin belli bir grup ya da sınıfın gündelik faaliyetleri ve ideolojilerin tamamının oluşturdu{Ju bütünlükten kısaca söz etmek için ya da bilim ve sanatı ve belki di{Jer bazı pratikleri de anlam üretmeleri açısından içerecek daha da genel bir ideoloji kavramı olarak kul· lanı labilir.
Ancak ideoloji kavramı , Richard Johnson' ın geçenlerde iddia et· ti{Jinin aksine, bir kültür kavramına ba{Jiı de{Jildir. Ona göre, "ideolojiler hiçbir zaman 'çıplak' bir özneye hitap etmezler 'seslenmez· ler' " (interpellate). Ayrıca "ideolojiler her zaman bir zemin üzerin· de etkide bulunur: bu zemin kültürdür". Ama Johnson'a ait iki
"kültür" tanımından birini kültür sözcü{Jünün yerine koyarsak, bu kavramın nası l gereksiz bir tekrara düştü{Jü açıkça görülecektir: "ide· olojiler her zaman bir zemin üzerinde etkide bulunur"; bu zemin "tö· rel öncelikler veya yaşam ilkeleri olarak gerçekten benimsenen ide·
15
olojiler bütünü"dür. 10 Althusser de on yıl önce benzer bir şey söylemişti: "ideoloji bireylere her zaman ve zaten özne olarak seslenmiştit".11
Burada sınıflar belirli üretim iliŞkilerinin ''taşıyıcıları'' ya da "aktörleri" olarak, tamamen ekonomik ilişkilere göre tanımlanmaktadır. Bu, klasik Marksist gelene{le uygun, ama sınıfların ekonomik oldu{lu kadar siyasal ve ideolojik "düzey"de de tanımlanması gerekti{Jinde ısrar eden Nicos Poulantzas'ın kullanımından farklıdır. Sınıftan ideolojik ilişkilerle tanımlamak ise, maddeci bir ideoloji kuramının yanıtlamaya çalışmak zorunda oldu{lu en tartışmalı soru lardan birini dışlar: Ekonomik aktö�lerin ideolojileri ile sınıfları birbirine nasıl ba{llanır?
Bu ba{llamda "iktidar" sözcü{lü, esas olarak alışılmış anlamda siyasal iktidara, merkezi bir biçimde devlette yo{lun laşmış toplumsal iktidar ilişkilerine işaret edecektir. Bu her şeyden önce, kendi adıma, analitik kaygıyla yapılmış bir seçimdir. Ama şimdilerde Foucault'un iktidarın "mikropolitikası"nın moda haline geldi{li gözönüne alınırsa, bütün toplumsal.iktidar ilişkilerinde devletin can alıcı öneminin sanırım altı çizilmelidir. 12
Bu der:ıeme belirli bir kuramsal konjonktürde, Althusser ve " ideoloji ve Devletin Ideolojik Aygıtları" denemesince açılan ideoloji üzerine bir Marksist söylem konjonktüründe yer almaktadır. Althusser'in deneme.si en yaygın etkisini oldukça belirsiz "ideolojik devlet aygıtları" kavramını kullanışlı bir kurumsal etiket olarak moda hali· ne getirmekte gösterebiimiş olmakla birlikte, onun gerçek ve iki yönlü önemi başka yerde yatar. Birincisi, Althusser ideolojinin işleyişini açık ve kesin olarak insani öznelli{lin oluşumuyla ilgili olarak kavramlaştırdı ; böylelikle Marksist toplumsal kuramı psikodinamik ve psikanalizle birleştirdi. Ikincisi, ideolojiyi maddi toplumsal matrislerin içine işlemiş toplumsal bir hitap ya da "seslenme" süreci olarak ele almakla, ideolojiyi bir fikir ve düşünceler toplamı olarak gören gelenekle ilgisini kesmiş oldu.
Elinizdeki denemenin başlangıç noktasını bu katkılar oluşturmaktadır. Bu deneme Althusser'in kuramını yeni alanlara uygu lamak ye·
1 6
rine, bu katkılardan hareketle yola çıkıyorsa, bunun nedeni , bazı önemli konu larda bunlann ha.l111 gelişkin bir ideoloji kuramının kurtulmuş olması gereken sınırlar içinde hapso.fmalandır. Althusser'in ideoloji üzerine yapıtı , birçok sorunun ortaya atıldı{lı veya örtülü olarak gündeme getirildi{li canlı bir tartışmaya yol açtı. Aşa{lıda ortaya konan kavram ve önermeler bu tartışmaya benim kendi katkılarımdır. Ama şimdiye kadar olan tartışmanın veya ideoloji üzerine yeni yapıtların ayrıntılı yorumlarına bu rada yer vermeyece{lim. 13
Bana göre Althusser'in ideoloji kavramında iki temel kusur var. Birincisi, neye ideolojik seslenme diyece{limiz, yani ideolojilerin hi· tap ettikleri ve oluşturdukları öznelerce ne an lattıkları sorunu var. Althusser'in görüşüne göre ideoloji bireylerin üretim i lişkileri ve onlardan türeyen ilişkilerle olan "gerçek ilişkilerinin hayali çarpıtmasını" temsil eder. Bu tanım, ikisini de savunulamaz buldu{lum iki tezle ba{llantı l ıdır: 1) Sadece bilimsel bilgi "do{lru" veya "gerçek" bilgidir. Di{ler bütün (öme{lin günlük yaşantıdaki) bi lme biçimleri çarpıtmalar veya yanlış bilgi biçimleridir. 2) Insanlar özne olarak yalnızca bildikleri şeylerce, do{lru veya çarpık bilgiyle (önemli ölçüde) güdülenirler. Bu tezlerden birincisini kendi ideoloji tanımımda reddetmiş· tim. Ama onu reddetmek, içerisinde verili bir ideolojinin egemenli· {linin yeniden ü retildi{li yeni bir maddi kalıp kavramını -bilimsel olmayan deneyim ve ö{lrenmen1n (yeniden) üretimine yer veren bir kavramı- gerektirecektir. ikinci tezi reddetmek ise, güdülenmiş öznelerin oluşturulmasında farklı bir ideolojik seslenme biçimleri kavramının geliştirilmesini gerektirir.
Ikincisi, Althusser tarafından açıkça sorulmamış ve daha da önemlisi yanıtlanmamış olan sınıfı .n ideolojiyle i lişkisi sorunu var. Althusser '.'ideolojik devlet aygıt ları"nın hem sınıf mücadelesinin bir alanı hem de bu mücadelenin bir ödülü oldu{lunu ve yönetici sınıf ideolojisinin bu aygıtlardaki sınıf mücadelesi aracılı{lıyla gerçekleştirildi{lini öne sUrmüştü. Bu aynı anda hem çok az, hem de çok fazla şey söylemektir. ldeolojilerin maddi , sınıfsal belirlenimi üzerinde merkezlaşan klasik Marksist sorunsalı ne savundu{lu, ne de aştı{lı için çok azdır. Çok fazladır, çünkü sınıf ideolojisi (Althusser esas olarak
1 7
yönetici sınıfın ideolojisine gönderme yapar) ve yönetici sınıfın ideolojik egemenli�i kavramlannı saydam saymaktadır.
Althusser'in tezinde mantıksal gerekii likle dei)i l , ama büyük olasılıkla yapıtının esas sorunsalı -belli bir üretim tarzının yeniden üretimi mekanizmaları- tarafından belirlenmiş görünen bir boşlu k var. Althusser bir yandan yeniden üretilmesi gereken sömürü ilişkilerinden ve mekanizmalan aracılıi)ıyla yeniden üretimin gerçekleştii)i sınıf mücadelesinden söz ederken, öte yandan bireyleri, onların öznelliklerinin ve verili bir toplumsal düzene boyun ei)melerinin oluşumunu tartışır. Ama sınıfların , sömürüye karşı direnen ya da sömürüye aktif olarak katılan, mücadelenin içindeki güçler olarak nasıl oluştukları sorusunu göz ard ı eder.
Çai)daş Marksistler, özellikle Althusserci gelenek içindekiler, sınıflara toplumsal katmanlar olarak bakan yaklaşımla aralarına bir çizgi çekerken, asıl olarak "sınıflar sadece bir sınıf mücadelesi i l işkisi içinde var olu rlar" düşüncesini önemle vurgulamışlardır. Ama bu sadece bir tanımdır ve şu soruyu yanıtlamaz: Sınıflar, mücadele içindeki insani güçler olarak nasıl kuru lmaktadır? Birçok yazar'4 için hiç de açık olmayan şu nokta iyice belirtilmelidi r: "Mücadele" üretim il işkileri kavramından, ya da artık-emei)i ü retenler ve ona sahiplanenierin işgal etti�i mevkiler şeklindeki bir sınıf tanımından mantıksal olarak çıkarsanam az. "Sömürü", sömürüye karşı direnişi, sömürülenlerin direnişine karşı sömürücülerin direnişini ya da bizzat sömürü üzerine bir mücadeleyi kendilii)iriden ima etmez. Sözcüi)ün pejoratif çai)rışımlarına karşın tarihsel maddecilikte "sömürü" kavramı sadece artık-emei)e el konu lması, bir başka deyişle, ekonomik aktörlerin bir kesiminin kendilerinin yeniden üretimi için gerekli olandan daha fazla çalışması ve bunlann artık-emei)inin ürünlerine başkalarınca el konulması anlamına gelir. Birçok Marksist, mücadele eden sınıf öznelerinin ideolojik olarak ku rulması sorunuyla ui)raş· mak yerine, kaba faydacı "çıkar" kavramına yaslanmayı yei)lemiştir. Buna göre sömürüye karşı direnmek sömürülenlerin, sömürüyü savunmak ise sömürücülerin "çıkarı"nadır. Ama "çıkarlar" kendi başlarına hiçbi r şey açıklamazlar. "Çıkar" , baştan kararlaştırı lmış
18
bir oyunda, yani kazanç ve kaybın zaten belli oldu�u bir durumda en mantıklı hareket yolunu belirten norm atif bir kavramdır. Ama açık· lanması gereken sorun , farklı sınıfların üyelerinin sonuçta dünyayı ve kendi durumlarını ve bunun içindeki olanakları nasıl tanımladık· larıdır. Ideoloji ve sınıf sorunlarıyla sistematik olarak u�raşmaya gi· rişmek, sınıf ideolojisi ve öznelli�i i le insani öznelli�in sınıf üyeli�ininki dışında di�er olası biçimleri arasındaki i lişkinin aydınlatılması· nı da gerektirir.
Althusser'e yönelik bu eleştirilerin özü şudur: Bir ideoloji teorisi· nin daha da geliştiri lmesi , araştırma konusunu sömürü ve iktidarın yeniden ü retiminde ideolojinin rolüyle sını rlamayıp, ideoloj in in do· {Juşu , yeniden üretimi ve dönüşümünü kapsayacak şeki lde geniş· !etmeyi ya da de�iştirmeyi gerektirir. Bu da Althusser'in 1960'1ardaki sorunsalının kısıtlamalarından -en ünlüsü bi l imle ideoloji arasında· ki keskin sınırdır· bir kopuş gerektirir. Ancak bu temelde Althusser tarafından soru lan sorulara dönmek ve daha doyurucu yanıtlar getirmek olanaklıdır.
Son olarak, Althusser'e olan tüm saygımız bir yana, ideoloji ve iktidar üz-erine bir tartışma, Althusser'in yaptı�ı gibi sömürücü üre· tim ilişkilerinin yeniden üretimini ve bunun ortaya çıkardı�ı sorunla· n incelemekle sınırlandırılamaz. Aynı şekilde Gramsci'nin tarihsel toplumsal formasyonlar ve hegemonya sorunsalı da bu tartışmayla son derece ilgilidir. ts Ayrıca Lu kacs'ın toplumsal de�işmenin anah· tarı olarak devrimci sınıf bi linci sorunsalı da var. Dahası, konuyla ilgili olarak, örne�in Foucault'nun toplumda "söylemin düzeni" üzerine tezleri'6, Weberci "meşru iyet" sorunsalı gibi son zamanlarda özellikle ABD ve Almanya'da Marksist veya Marksizan söyleme si· rayet eden Marksist-olmayan önemli yaklaşımlar var. Ve tabii "consensus" sorunu. Maddeci bir ideoloji kuramının çerçevesini çizdikten sonra bu yaklaşımlarla da i lgi lenece�im.
19
1- iNSANi ÖZNELERiN iDEOLO..JiK OLUŞUMU
1 • IdeoloJinin Genel Diyalektiği
Insan yaşamında ideolojinin temelde, insaniann pianlanmış, an·lamh bir dünyada eylemleri başlatıcı bilinçli, düşünen aktif bireyler olarak hayatlarını nasıl yaşayacaklannın ortaya çıkanlmasına ve dü· zenlenmesine ilişkin bir görevi vardır. Ideoloji insanlara özneler ola· rak hitap eden ya da Althusser'in deyişiyle, seslenen s�ylem olarak iş görür.
Insani öznelerin ve öznel lik biçimlerinin oluşumunda ideolojinin nasıl bir rol oynadı{ıını incelemeye başlamadan önce, bu süreçlerin kişilik oluşumu süreçleriyle ilişkisi üzerine açıklayıcı bir not gerekli olacaktır. Bir kişinin öznelli{ıi -kişinin (erkek/kadın) belirli bir ortam· da belirli bir özne olarak davranması- onun kişilik veya karakter yapısından ayırt edilmelidir. Kişilik ve öznelli{ıin her birinin kendi özgüllü{ıü vardır. Hem birbirlerinden özerktirler, hem de birbirlerini etkilerler.
"Kişilik" veya "karakter yapısı" burada psikanaliz ve rakip psi· koloji kuramiarınca incelenen psikodinamik süreçlerin sonuçlarını belirten geniş ve gevşek bir teri m olarak kullanılmaktadır. Bu süreçler bir materyal -henüz öznelaşmamiş bebeklerin libidinal enerjileri ve arzuları- üzerinde ve sosyal bilimler ve tarihyazımının uzmanlık alanı dışında kalan, bQyOk ölçüde bilinçsiz mekanizmalar aracı lı{ııyla iş görürler. Kişil ik oluşumu, insanların ilk kez özne oluşlarıyla az çok aynı zamana tekabül eder ve ideolojik sesienişler bu oluşumun önemli bir parçasını oluşturur. Ama kişil i{ıin, ruhsal gelişmenin çok önemli evreleri i le i lgili ve bu evrelerin nasıl geçildi{ıine ba{ıh olarak kalıcı etkilere sahip, kendine özgü bi r geçicili{ıi vardır.
Kişi kişi li{ıini bir özne olarak, farklı öznellik biçimleri içinde, ama
21
kişiliQini bitirip tüketmeyen bir şekilde canlandırır, yaşar. Bazı ko· şu llarda kişi l ik ve öznellik, birbirleriyle gerileme veya çatışmaya bi· le girebilirler. insan öznelliQinin biçimleri ruhsal i le toplumsalın ke· sişme çizgilerince oluşturulu r. Bu öznellik biçimleri kişinin dışsal, daha bilinçli ve toplumsal bakımdan daha deQişken yanları olarak görülebilir.
Althusser tüm ideolojinin temel işlevini dörtlü bi r sistem olarak ortaya koymuştur: "1· 'Bireylere' özne olarak seslenilmesi; 2· Özne'· ye tabi olm alan; 3· Özne i le öznelerin birbirini karşılıklı tanıması; öz· nelerin birbirlerini tanıması ve nihayet öznenin kendini tanıması ; 4· Bu durumda her şeyin gerçekten böyle olduOuna ve öznelerin ne olduklarını tanımalan ve buna uygun davranmaları koşuluyla her şeyin yolunda gideceQine i l işkin mutlak güvence: Amin· "Öyle Olsun".17
Althusser bu sistemi, Tanrının (Yehova) büyük Ö harfiyle yazılan Özne olduQu Yahudi ve Hıristiyan dinsel ideolojisine gönderme yaparak betimler. Bu şema daha çok önemli bi r hususta eksik görün· mektedir. Bir ideoloji diyalektiQine hiç yer vermemektedir. Bununla birlikte, böyle bir diyalektik, Althusser'in açıkça odaklaşmadan var· saydıQı gibi , hem Fransızca hem de Ingilizce'deki subject (uyruk; özne) sözcüQünün temel muQiakhQıyla dotaylı olarak zaten belirti!· mektedir. ideolojinin diyalektik karakteri "Kral X'in (veya Y toplumunun) uyrukları" ve "tarihin özneleri" ifadelerindaki aynı "sub�t" sözcüQünün karşıt anlamlanyla dol�yh olarak belirtilmiş görülebilir. Birinci anlamda "subjects" belirli bir güce veya düzene tabi kılın· mış insanlar; ikinci anlamda ise bir şeyin yapıcı ları veya yaratıcıları anlamındadır.
Seslenme-tanıma çiftini korumakla birlikte, "itaat-güvence"nin yerine "itaat-nitelik" çiftini önerirdim. Insaniann herhangi bir ölçüte göre tutucu v�ya devrimci, baskıcı veya kurtarıcı bir ideolojiyle bi· çimlendirilmeleri eşzamanlı olarak bi r tabi kı lma ve nitelik kazanma sürecini gerektirir. insan yavru larının arnort l ibidosu ve çokyönlü potansiyelleri, bazı ilkilere ve yeteneklere izin veren veya onları seçen, diQerlerini yasaklayan veya seçmeyen beli rli bi r düzene tabi
22
kılınır. Aynı zamanda, yeni üyeler aynı süreç aracılıOıyla, içinde d�· dukları toplumdaki toplumsal deOişmenin olası aktörleri rolü dahil belli bir roller repertuvarını (onun belirli bir bölümünü) üstlenmek ve yerine getirmek için gerekli nitelikleri kazanırlar. Burada "nitelikli olma" ve "nitelik" sözcüklerinin muOiak.lıOını da belirtmeliyiz. özneler, ideolojik seslenmelerle nitelenmiş olsalar da, karşıhOında bun· lan belirlemek ve uygulama alanlarını deOişikliOe uOratmak anlamın· da, bunları "nitelemek" niteliOini de kazanmış olurlar.
ister bir sömürü toplumu , isterse devrimci bir parti olsun herhan· gi bir toplumsal örgütlenmenin yeniden üretimi , tabi kılma ve nitelik kazanma arasında temel bir ilişkinin varlıOını gerektirir. Yetenekleri belirli bir düzene soku lmuş, belirli bir disipline tabi tutu lmuş olanlar belli rolleri üstlenmeye hak kazanır ve üstlenirler. Ama tabi kılma ve niteleme arasında bir çelişkinin ortaya çıkması da d�aldır. Yeni tür nitelikler gerekebilir ve bulunabilir; bu yeni beceriler geleneksel itaat biçimleriyle çalışır. Ya da tam tersine, hala gerekli niteliklerle çatışan yeni itaat biçim leri gelişebilir. Itaat ve nitelik arasındaki bir çelişkinin sonuçları ya muhalefet ve isyan ya da düşük performans ve vazgeçerek çekilmedir.
iki yönlü tabi kılma ve niteleme süreci, öznelerin üstbenini kalıp· !ayan ve onlara benlik ülküleri saOiayan merkı:ızi bir Özne -Tanrı, Baba, Akı l , Sınıf veya daha yaygın bir şey- tarafından seslanilmesini ve Özne.'nin tanınmasını gerektirir. Bu denemenin toplumsal si· yasal yönelim leri nedeniyle , bu süreçlerin bütün psikanalitik ve lin· guistik yanlarını ele almayacaOım. '8 Bunun yerine tabi kılma-nilelik kazanmanın temel toplumsal işlevini ele alacaOım. Bu , üç temel ideolojik sesieniş biçimi söz konusudur. ideolojiler öznelere neyin var, iyi ve olanaklı olduOunu anlatarak, bunlarla aralarında baO kurarak ve tanımalarmı saOiayarak onları tabi kılar ve nitelik kazandırırlar.
1· Var olan ve karşıtı, mantıOı, var olmayan: Yani, biz kimiz? Dün· ya nedir? DoOa, toplum, erkek ve kadınlar neye benzer? Bu yol.la neyin gerçek ve doOru olduOunun bilincine vararak bir kimlik duyusu kazanınz. Dolayısıyla dünyanın görünürlüOü ışık, gölge ve karan· lıOın daOılımıyla belirlenir.
23
2-lyl olan: Iyi, haklı, adil, güzel, çekici, hoş olan nedir? Kötü, hak· sız, adaletsiz, çirkin, itici, nahoş olan nedir? Böylelikle arzularımız denetim altına alınmı_ş ve norm-alleşmiş hale gelir.
3- Olanaklı olan ve olanaksız olan nedir? Dünyadaki varlı{lımızın de{lişirli{line ilişkin duyumuz ve de{llşmenin sonuçları bu vesileyle bir şekle sokulur, umutlarımız, tutkularımız ve korkularımız biçim· lendirilir.
Bu seslenme biçimleri zamansal ve mekansal önemli boyutlara sahiptir. Nitekim var olanın sesienişleri hem var olmuş olanın ideolojilerini, hem de bu anın, var olanın (ileriye veya geriye do{lru) bir e{lilimin, bir çevrimin ya da sonsuz hareketsizli{lin bir parçası ola· rak algılanılışını içerir. "Olanaklı olan" salt tasarlanabilirli{lin son· suzlu{lundan, gerçekli{lin varlı{lına kadar uzayan bir alanda yer ala· bilir. Iyi ve haklı olanın ideolojileri sözkonusu oldu{lunda, zamandan çok mekan önemli olabilir. Bir şey her yerde, bir yerde, burada veya başka bir yerde iyi ve adil olabilir.
Bu üç seslenme biçimi bütünü, ideolojik tabi kılma-niteleme'nin temel yapısını meydana getirir, Ancak belli bir söylernde veya söylemsel stratejide bunlara farklı a{Jırlıklar ve öncelikler verilebilir. Toplumsal koruma ve de{lişmedeki işlevleri açısından bakıldıl}ında üç seslenme biçimi mantıksal bir önem zinciri oluştururlar.
Belli bir düzen için birbirini izleyen Oç savunma hattı kurulabilir. Birincisi, bu düzenin bazı özellikleri (öme{lin, bolluk, eşitlik ve özgürlük) varken, öteki bazı özelliklerinin (örne{lin, yoksulluk, sömürü ve baskı) var olmadıl}ı öne sürülebilir. (Seçilen özellikler ço{lunlukla, geçerlikle olan ideolojilere göre neyin adil oldu{luna b�lıdır.) lkin· cisi, artık birinci savunma hattı tutmuyorsa, olumsuz özelliklerin varlı{lını kabullenmek gerekiyorsa; var olanın yine de adil oldu{lu, ör· ne{lin, yoksul ve güçsüzlerin bu duruma müstehak uyumsuz ve ba· şarısız kimseler oldukları, suçun kendilerinde oldu {lu gerekçeleri ileri sürülebilir. Üçüncüsü, adaletsizli{lin varlı{lı da kabul edilebilir; ka· bul edilmek zorunda kalınabilir. Ama o zaman da adil bir düzenin olanaksız oldu!)u ya da hiç de{lilse şimdilik olanaksız oldu{lu ileri sürülebilir. Bu koruma mantı{lına uygun bir de{lişim mantı!)ı da var·
24
dır. Bir şeyi deOiştirmeye kendini adamak için, bir kimse, ilkin o şeyin var olduOunu bilebilmeli, sonra var olanın iyi olup olmadıOma ka· rar vermelidir. Kötü duruma ilişkin bir şey yapmaya karar vermeden önce, bu durumu gerçekten deOiştirme şansı olduOuna ikna olmalıdır. Kuşkusuz, olanaklılıOın tahmin ve kavranışında zaman öl· çütü son derece önemlidir.
Bu üç seslenme ve bunların kabulü, ampirik olarak birbirleriyle iç içe geçme eOilimindedirler. Ama bunların iç mantıOını çözmek, ideolojiler ve iktidara ilişkin geleneksel yaklaşımın bazı önemli kusur ve ihmallerine ışık tutar. Siyasal ideolojilerin incelenmesinde "consensus" ve "meşruiyet"le uoraşmayı da içeren liberal yakla· şım, bilgi ve bilgisizlik, tutkular, umutlar ve korkuların kalıplaşması· nı önemsemeyerek, çoOunlukla yalnızca ikinci seslenme biçimi üzerinde, iyi topluma ilişkin kavramlar, hükümet veya rejim biçimi üzerinde yoOunlaşmıştır. "Sınıf bilinci"ne ilişkin geleneksel Marksist kay· gı ise, ideolojik biçimlenmenin üçüncü yanını ihmal ederek: Oz�llik·le ilk iki yanı üzerinde odaklaşmak e!)ilimin�e olmuştur. Ama sörrlcı-... rüye son vermenin herhangi bir somut olanaOını görmeksizin de, sö· mürülen bir sınıfın sınıf bilinci yüksek bir üyesi olmak pekala ola· naklıdır. Sömürülen sımfların üyeleriyle ilgili olarak sınıf mücadelesi öznelerinin oluşumu, artık-emek üretimi görevlerinin yerine geti· rildi{Ji; sınıf yönetiminin varlı�ının, adaletsiz karakteri ve ona karşı direnme olanaOıyla birlikte tanındı!)ı bir tabi kılma-niteleme süreci gerektirir. Sömürücü sınıf üyeleri yönünden sınıf mücadelesi öznelerinin oluşumu ise, sömürü görevlerini yerine getirmek üzere bir tabi kılma-nitelemenin, yapılacak doOru şeyin bu olduOunun ve bu· nun savunulabileceOinin kabulünü gerektirir.
2. Öznellik ve Rol: Rol Teorisi ÜzerineKasa Bir Ara Söz
Bu bölüme özne ve öznellik biçimleri ile kişilik arasındaki ilişki üze· rine bir deOinmeyle başlamıştık. Burada kullanılan kavramların bir
25
başka kavramla, "rol" kavramıyla nasıl ba{llantılı olduklarını kısaca açıklayarak bu konuyu sürdürece{liz. Kişilik sorunu, bizi psikoloji ve psikanalizin sınırına götürmüştü. "Rol" ise sosyoloji ve sosyal psikolojiye götürür.
Akademik sosyoloji ve sosyal psikoloji disiplinlerinde bol miktarda "rol" tanımı vardır. Ama genellikle rolden anlaşılan belirli bir toplumsal konumu işgal eden kişilerden normal if olarak beklenen davranışlardır.19 Bu, Parsoncu ve Parsoncu-ötesi sosyolojide anahtar bir kavramdır. Sosyal psikolojinin, kişisel davranış ve kişilerarası ilişkiler üzerinde rol tanımlaması ve rol oynama terimleri çerçevesinde odaklaşması, ço{lunlukla rol kuramı adıyla tanınır. En çok kabul gören görüşleri temsil eden bir sosyolog veya sosyal psikolog hiç de{lilse, burada öznellik biçimlerinden söz etmemiz vasilesiyle muhtemelen roller hakkında bir şeyler söyleyecekti. Bu denemede yeni bir kavram getirmemizin mantı{lı nedir?
Birincil önemde üç neden var. Birincisi, sosyolojik rol kavramının, toplumsal davranışın yalnızca normatif olarak ve toplumsal ilişkilerin de sadece kişiler arası ilişkiler olarak görüldü{lü belirli bir toplum·kavramı içinde, idealist ve kişilikçi bir görüş içinde yer almasıdır. Burada sınıf, ekonomik ilişkilerin maddili{li ve teknoloji gözardı edilmiştir. Rol teoricileri sınıfsal rollerden değil, mesleki rollerden söz ederler. Kapitalist toplumda ne normali k bir sınıf tanımı, ne de narmalif bir artık-emek ve artık-eme{lin çıkarılması tanımı var oldu{lu için de, böyle yapmakta haklıdırlar. Belirli üretim ilişkilerince ve belirli üretici güçler temelindeki işleyişiyle belirlenen sınıf "roller"inden, yalnızca sosyolojinin ideolojik topluluk sorunsalı dışında söz edebiliriz. ikincisi, "rol" sorunsalı, belli toplumsal istemiere yanıt veren belli bireylere ilişkin bir sorunsaldır. Bundan dolayı yönelimi temelde statiktir. Öte yandan "subject" sözcü{lünün ikili anlamının kendisinde, toplumsal ve kişisel verilerin aşılması olana{lı her zaman mevcuttur, Örne{lin; sınıf mücadelesinin öznelerinden ve toplumsal de{lişimin öznelerinden söz edebiliriz, ama aynı ba{llamda "roller"den neredeyse hiç söz edemeyiz. ÜçüncOsO, "rol" sorunsalı tümüyle diyalektik dışıdır. Rol tanımları, rol öOrenme, rol oyna-
26
ma ve dışsal çatışmalar (kişilik ile rol beklentileri arasındaki ya da aynı bireyin olası farklı rolleri arasındaki çatışmalar) üzerinde odaklaşır. Buna karşılık, özne ve öznellik biçimleri sorunsalı ise birbirine karşıt tabi kılma ve nitelikli olma süreçlerinin içsel birlik ve olası çatışmasına dikkat çeker.
3 . ideoloJik Evren : insani Öznelliğin Boyutlar•
Sınıf ve ideoloji arasındaki ilişkiyi, daha geniş olarak da ideolojilerin do{ıuşu ve eklemlenmesini neyin belirledi{ıini kesin ve sistematik bir biçimde kavramayı amaçlıyorsak, ideolojiler evreninin bir bütün olarak yapısal haritasını çıkarmaya çalışmalıyız. ideolojilerin, geçmişteki ve bugünkü inanılmaz çeşitlili{ıi göz önüne alındı{ıında , bu çaba, onur kırıcı bir başarısızlı{ıa mahküm, tümüyle olanaksız bir girişim olarak görünebilir. Yine de bu risk göze alınmalıdır. Kuşkusuz ideolojik evreni bir bütün olarak tasariama girişimi, sadece çok yüksek bir soyutlama düzeyinde yapılabilir. Ama ideolojik evren ayrıntılı biçimde gösterilebildi{ıi ölçüde, sınıf ideolojisi sorununu sistematik ve kapsamlı bir çerçeveye yerleştirmemiz mümkün olacaktır.
ideolojinin işleyişini insan öznelli{ıinin oluşumuyla ilgili olarak tanımlamıştık. O halde bundan şu sonuç çıkar: ideolojik evrenin yapısını araştırmak, insan öznelli{ıinin boyutlarını arayıp bulmaktır. En genel düzeyde insanın bilinçli bir özne olarak 'dünyadaki varlı{ıının' iki boyutu ayırt edilebilir. Bunlar da sırasıyla, biri "varlık"a (being) diQeri "dünyadak!"ne gönderme yapan iki eksene yerleşlirilebilir. Bu durumda insani bir özne "oluş" -yaşamlarının belli bir noktasındaki, farklı kuşaklardan cinsiyeıli başka bireylerle ilişkili, kendi yaşamının belirli bir noktasındaki cinsiyetli bir birey olmak- varoluşsal bir şeydir. (Insanın öznel olarak anlamlı yanıyla ilgilendi{ıimiz için varlı{ıın birinci yanını belirtmekte "varoluşsal" terimi "biyolojik" teriminden daha uygun görünmektedir.) insani bir özne oluş, insanlık tarihinin yalnızca belirli bir noktasındaki belli insan·toplumlannda var
27
olan bir kişi, sözgelimi bir Şaman, bir mültezim, demirci veya futbolcu olmak aynı zamanda tarihsel bir şeydir. "Dünyada" olmak, anlamlı bir dünyanın bir uyesi olmak ba{jlamında kapsayıcı dünyanın di{jer üyelerine göre dünyada belirli bir yere sahip olmak; belirli bir cinsiyete, yaşa, mesle{je, etnik özelli{je, vb. sahip olmak ba{jlamında konumsaldır.
Tezim şu: Bu dört boyut insan öznelli{Jinin temel biçimlerini oluşturur; ideolojiler evreni, insani öznelli{jin bu dört biçimini oluşturan dört temel seslenme tipiyle kapsamlı bir bütün halinde tasarlanabi· lir. Ideolojik evrenin yapısını aşa{jıdaki dört yönlü tablo aracılı{jıyla betimleyebiliriz.
"Dünyadaki" Öznellikler
Kapsayıcı Konumsal
Ideolojik Seslenmeler Evreni
Varoluşsal 1 3
"Varlık"ın öznellikleri
Tarihsel 2 4
Halihazırdaki hiçbir sözcük yeterli genellikle görü.nmedi{jinden, dört ideoloji tipi geçici olarak sadece sayılarla gösterilmektedir. Daha sonraki iş, bu sayılardan anonimlik örtüsünü kaldırmak, bunları kapsayıcı-varoluşsal, kapsayıcı-tarihsel, konumsal-varoluşsal ve konumsal-tarihsel biçiminde somutlaştırmaktır.
1 . Kapsayıcı-Varoluşsal Ideolojiler: Bu ideolojik söylem tipi, dünyanın bir üyesi olmaya ilişkin anlamlar (yaşam, acı çekme, ölüm, kozmoz ve do{Jal düzenin anlamı) sa{Jiar. Yaşamın ne oldu{Ju; yaşamda iyi ve kötünün ne oldu{Ju; insani varoluşta neyin olanaklı oldu'{Ju ve ölümden sonra bir yaşam olup olmadı{Jıyla ilgilenir. Bu soruları ele alıp işleyen en yaygın söylem biçimleri, mitolojiler, dinler ve laik ahlAki söylemlerdir. Bunlar sadece içerik bakımınden de{jil, işlenmişlik bakımından da, büyük mitolojik ve dinsel sistemlerden,
28
ça{ıdaş ileri kapitalizmirr laik toplumlannda çok yaygın ve ço{ıu kez zımni bir yaşamın amacı anlayışına kadar, büyük çeşitlilik gösterebilirler.
2. Kapsayıcı-Tarihsel Ideolojiler: Bunlar aracılı{ııyla insanlar tarihsel toplumsal dünyelann bilinçli üyeleri haline getirilmektedir . Bu toplumsal dünyalar sayı ve çeşitlilik bakımından sonsuzdur. Sadece batimiemek amacıyla kabile, köy, etnik grup, devlet, ulus, kilise biçimlerini zikredebiliriz. Burjuva siyasal kuramı, feodal ideOlojiierin tipik özelli{ıi olan hükümdare seslenen konumsal hitabın aksine, devletin üyelerine (yurttaşlara) hitap ederek ço{ıunlukla böyle şeyler üzerinde yo{ıunlaşır. Burjuva siyaset kuramı yurttaşiara devletin ne oldu{ıunu; iyi ve kötü siyasetin ne oldu{ıunu ve siyasal açıdan neyin olanaklı ya da olanaksız oldu{ıunu anlatır. Gerçekte herhangi bir şey, bir toplumsal dünya üyeli{ıini tanımlayabilir. Dahası, toplumsal dünyaların tanımları ve sınırlan örtüşür, yarışır ve çalışırlar. öme{Jin, Ortaça{ı Avrupası'nın siyasal tarihi , büyük ölçüde, ha• nedan devletleri ve Kilise'nin sınırları birbiriyle örtüşen toplumsal dünyalan arasındaki bir yanşmanın tarihiydi. Bir toplumsal dünya üyeli{ıinin başkalarındaki üyeliklerle çatışmakla kalmadı{ıını, de{ıişik egemenlik ve ba!)ımsızlık hiyerarşileri içinde onlarla birlikte var olduaunu da belirtmek gerekir. Öme?Jin, bir kimse aynı anda bilinçli bir ABD yurttaşı; bir Katolik, bir !talyan, işçi sınıfının bir üyesi, belirli bir mahallenin sakini ve belirli bir akraba grubunun üyesi olabilir.
Kapsayıcı ideolojiler, anlamlı bir dünyanın üyeli{ıini tanımladıkları ve bu nedenle üyelik ve üye olmamak arasında bir sınır çizgisi çektikleri için aynı zamanda dışlamanın da ideolopleridirler. "Oışlanmış" burada. öme{ıin, anlamdan yoksun bir yaşam, Tanrı'dan uzaklaşma, kabile, etnik, ulus, devlet vb.lerine mensup olmama anlamına gelebilir.
3. Konumsal-Varoluşsal Ideolojiler: Konumsal ideoloji, bir kimseyi üyesi oldu{ıu dünyadaki belirli bir konuma tabi kılar; onu' bu konuma uygun kılar. Varoluşsal dünyanın en önemli .konumları, insani varoluştaki veriler yapısının en önemli yan lan, Ben-Başkaları'nca, cinsiyet farklılıklarınca ve çocukluk, gençlik, olguoluk ve yaşlılıktan
29
oluşan yaşam çevrımınce belirlenenlerdir. O halde konumsalvaroluşsal ideolojiler bireysellik, erkeklik/kadın lık, yaş ve yaşlanmayis ilgili özne biçimlerini oluştururlar. Bu nedenle bir kimseye başkalarından farklı olarak kim oldu{Junu; onun için neyin iyi, neyin olanaklı oldu{Junu anlatır.
4. Konumsal-Tarihsel Ideolojiler: insanlar, tarihsel toplumsaldünyarlarda da konumlar işgal ederler. Konumsal-tarihsel ideolojiler, bir aileler ve soylar yapısı içinde bir ailenin üyelerini; daha geniş bir toplumsal co{Jrafya içinde bir yerin sakin lerini; belirli bir e{Jitim düzeyindekileri; belirli meslek sahiplerini ve belirli yaşam biçimlerini sürdürenleri; siyasal iktidar mevkilerindaki görevlileri (ve bunun dışında kalanların yerini) ve farklı sınıfların üyelerini biçimlendirir. Konumlar sadece farkiılı {la göre, tek bir ölçütler (tamamlayıcılık, yarışma ve açık çatışma) dizisi boyunca hiyerarşik derecelenmelerine göre, ayırt edilebilir ve birleştirilebilirler.
ideolojik evrenin üç önemli yönünü belirtmek gerekir. Birincisi, yukarıda yapılan ayrımlar analitiktir. ideol.ojileri günlük dilde etiketiendikleri ve somutça göründükleri haliyle göstermezler. Bunlar dört boyuttan birini ya aynı zamanda ya da farklı ba{Jiamlarda di{Jerlerinden daha fazla sergileyebilirler. Örne{Jin, dinsel bir ideoloji, sadece kapsayıcı-varoluşsal bir ideoloji değildir. Çok dinli veya kısmen laik bir toplumda tarihsel-konumsal bir ideoloji olarak da iş görür. Milliyetçilik, hem kapsayıcı-tarihsel hem de konumsal-tarihsel bir ideoloji olabilir. ikinci durumda, uluslararası bir sistemde bir konumun öznelerini [bir devletin uyruklarını] biçimlendirir. Belli bir milliyetçi ideolojinin esas vurgusu, kapsayıcılık ya da konumsallık üzerinde olabilir. Buna karşılık işçi hareketindeki bazı eğilimlerde, özellikle devrimci anarko-sendikalizmde, "sınıf" konumsal bir ideolojiden çok kapsayıcı bir ideoloji haline gelmiştir. Düşman, belirli bir üretim tarzı içerisinde bir egemenlik konumu işgal eden olarak de{Jil de, üreticiler sınıfı dışında yabancı, fuzuli bir topluluk olarak görülür. Bu bakış açısı içinde devrim, toplumun dönüştürülmesinden çok yabancı asalakların yerinden edilmesi veya kovulması olarak görülmektedir. Ünlü bir ispanyol anarşistinin deyişiyle, "Devrimden sonra ( . .. ) işçi-
30
ler, devrimden önceki gün yaptıklarının aynısını yapmaya devam edeceklerdir".20 Ikincisi, belirtilen ideoloji tiplerinin geniş kapsamlı ve indirgenemez olduklarını iddia etmek isterim. Bundan özeH<Ie Marksistlerin akılda tutmaları gereken şöyle bir anlam çıkıyor: ideolojik evren hiçbir zaman sınıf ideolojilerine indirgenemez. Sınıfsal kutuplaşma ve sınıf bilincinin en gelişkin oldu{Ju toplumlarda bile. insan öznelli{Jinin başka temel biçimleri sınıfsal öznelliklerle birlikte var olurlar. Kaçınılmaz olarak, bireylerin cinsiyet ve yaş özellikleri varoluşsalkonumsal ideolojilerce ideolojik olarak da biçimlendirilirler. Bir kişinin yaşamı ve dünyasının anlamı üretim ilişkilerine baş vurarak bütünüyle yanıtlanamayacak ve daha çok kapsayıcı-varoluşsal din ve laik ahlak ideolojilerinin sorguladı{Jı varoluşsal bir sorundur.
Ayrıca konumsal ideolojilerin, tanım gere{Ji, her zaman di{Jer konumların görevlilerinin de paylaştı{Jı daha geniş bir dünya içerisindeki konumlara gönderme yaptı {lı da akılda tutulmalıdır. Örne{Jin bir sınıf , hem karşıtı sömürücü veya sömürülen sınıfla paylaştı{Jı bir üretim biçiminin bir parçasını oluşturur, herri de/veya (sömürülen sınıf, her biri, sömürücü olmayan bir üretim biçimini destekleyen küçükburjuvazi ve ataerkil köylülük oldu{Ju takdirde) birkaç sınıftan oluşan tarihsel toplumsal bir formasyon içerisinde var olur. O halde sınıf ideolojilerinin, sömürücü bir üretim biçimi ve/veya toplumsal formasyonun çelişkili bütününün öznelerini oluşturarak, kapsayıcıtarihsel ideolojilerle birlikte var olmaları do{Jaldır ve bu, az gelişmiş sınıf bilinçlili{Jinin bir sapkınlı{Jı de{Jildir.
Üçüncüsü, ideolojilerin indirgenemez çokboyutlulu{Ju, ideolojik mücadelelerin ve ideolojik güç ilişkilerinin çok önemli bir yönünün, belli tür bir ideolojinin başka türlerle eklemlenmesi oldu{Ju anlamına gelir. Örne{Jin, belli bir dinin etkilili{Ji, konumsal veya kapsayıcı tarihsel ideolojilerle açık veya örtük nasıl eklemlendi{Jiyle anlaşıla· caktır. Işçi hareketi içinde, sınıf ideolojisinin başka türden ideolojilerle eklemlenmesi üzerine yürütülen o stratejik ideolojik sınıf mü· cadelesi kavramı, Kollontai ve Reich tarafından varoluşsal ideolojiler ba{Jiamında işlenmiştir. Kapsayıcı ulusal ideolojilerin eklemlen· melerine ilk e{Jilen de herkesten önce Gramsci o:muş.ur.
31
4 . Benlik ve Başkalik ideolojileri
ldeolojilerin ve işleyişlerinin, ideoloji konusunda yazanların nadiren dikkat gösterdikleri bir başka yanı vardır. Konumsal ideolojiler do{Jası gere{li ikili karaktere sahiptir. Bir kimse belirli bir konuma tabi kılınır ve o konum için gerekli nitelikleri taşırken kendisi ve başkalan arasındaki farklı lı{lın bilincine varır. Bu ayrım egemen öznelerin ideolojisi açısından konumuzia özellikle ilgilidir. Çünkü "egemenlik" Başkası ile belirli ve can alıcı bir i lişkiyi kesin olarak belirtir. Nitekim erkek şovenist cinsiyetçi ideoloji hem erkekli{lin benlik ideolojisi hem de kadınlı{lın başkalık ideolojisi olarak görülmelidir. (Bu ikilik cinse özgü her öznelli{lin do{lasında vardı r ve cinsiyetçi olması şart de{lildir.) Aynı şey konumsal-tarihsel ideolojiler için de geçerlidir. Örne{lin, yönetici burjuvazinin ideolojisi , hem burjuvazinin kendi öznelerini oluştu ran bir benlik ideolojisi, hem de di{ler sınıf öznelerinin oluşumuna egemen olan veya olmaya çalışan bir başkalık ideolojisi olarak incelenmelidir. Dış dünyaya kapalı ilkel toplulu klarda kapsayıcı ideolojiler bir başkalık boyutuna sahip de{lillerdi, bunların kendi dünyaları dışında ya kaos ya da hiçlik vardı . Ama daha gelişmiş ve birbirleriyle ba{llantılı toplumsal dünyalarda kapsayıcı ideolojiler, "imansızlar", "putperestler", "yabancılar., vb. gibi içinde bir başkalık bo·yutuna sahiptir.
Başkalık ideolojileri , bir kimsenin Başkası ile ilişki kurma biçiminin ideolojik boyutuna, Başkası'nı ve kendisinin O'nunla ilişkisini nası l algıladı{lına ilişkindir. i ktidar ve egemenlik i lişkilerinde egemen öznelerin başkalık ideolojisi, eg�menlik altındakilerin yöneticilerin· kafasındaki imgelerine göre kalıba soku lma çabalarına ve yönetilenlerin muhalefetine karşı direnmeye dönüşür. Bu yolla egemenlik güvenceye alınır. Öte yandan egemenlik altındaki lerin başkalık ideolojisi de, ben ve başkası arasındaki farklıl ı kların algılanması ve de{lerlendirilmesini içermekle birlikte, Başkası'nı oluşturmaktan çok, O'na karşı direnmeye e{lilim lidir. Bu farklı l ık egemenli{lin asimetri· sine işlenmiştir.
I rk veya etnik ilişkiler ve cinsiyetçil ik konusunda çalışanlar, ço{lu
32
kez açıkça kuramiaştırmasaiar da, ideolojilerdeki bu ikili{lin uzun zamandır farkındadırlar .. Sınıf analizlerinde ise buna çok az önem verilmiştir, ama sınıf mücadelesinin ve sınıf işbirli{linin öznelerinin ide· .olojik olarak kurulmalannın anlaşılmasında elzemdir.
33
ll- iDEOLO-tiLERiN TARiHSEL MADDECiLiGi
Ideolojinin maddi belirlenimi sorunu, tarihsel maddeciliQin (ve faydacıl ık ve "bi lgi sosyolojisi" gibi bazı ku ramiarı n) merkezi bir sorunudur. Klasik gele�ekte bu soruna "temel-üst yapı'; metaforu yardımıyla yaklaşı lmıştı. Ama zamanla çaQdaş Batı Marksizminde sadece metaforu deCJil , sorunun kendisini de bir kenara bırakmak eQi· limi ortaya çıktı. Althusserci gelenekte önce bilim/ideoloji ayrımı, sonra "genel olarak" ideoloji ve "ideolojik devlet aygıtları" vurgulanmıştır. Yeni-Gramsicici sorunsaıda vurgu, ideolojik hegemonyanın yaratılması ve örgütlenmesi üzerindedir; bu, olanaklan toplumsal olarak belirlenmiş bir şey olmaktan çok, esas olarak stratejik bir siyasal tercih sorunu olarak görülmektedir. Gene bazıları ilgilerini toplumsal düzende "meşruiyet bunalımları"na yönelterek, Weberci meşruiyet kavramına başvurmaktadırlar. Ama Marksistler bu maddi belirleme sorununu basitçe geçiştiremezler. Tarihsel maddeci ku· ram kü lliyatının bu merkezi sorunun doCJrudan ve açıkça üzerine git· melidir.2'
Maddeci bir ideolojiler kuramının açıklayıcı görevleri , biri ideolojilerin doQuşu ve deQişmesi'ne; diCJeri verili ideolojiler arasındaki ilişkilerin -üstünlük, karşı lı klı baCJımlıl ık ve baQımlılık ilişki leri- kalıplaşmasına ilişkin olmak üzere iki yönlüdür. Althusser'in denemesinde hiç sözü edilmeyen birincisi , mevcut insani öznell ik biçimlerinin deCJişmesi ve yenisinin oluşmasına gönderm� yapar. ikincisini , Althusser "ideolojik devlet aygıtları" kavramı aracı lıQıyla irdelemiştir. Ancak, kavramın kendisi sorun olmaktan başka, Althusser'in ku· ramının bu kısmı analizinin diQer iki kuttnıyla baCJiantısızdır. O'nun "genel olarak" ideoloji kuramıyla eşdeQer deQildir; çünkü ideoloji· nin bütün insan toplumlarının kurucu ögesi olmasına karşın , devlet öyle deQildir. Öte yandan Althusser'in tezi baştan sona, sömürücü
35
bir üretim tarzının yeniden ü retimi mantıOı etrafında kurulduOu için , her ne kadar betimlemeleri tarihsel toplumsal formasyon/ara gönderme yapsa da, tarihsel toplumsal formasyonların analizinde kuramsal olarak yer almaz.
1 • ideolojik Sistemlerin Yap1s1
Verili bir ideolojiler sistemiyle başlayalım ve onun kalıplaşmasına bir göz atalım. Önce sistemin biri tarihsel, diOeri maddi belirlenimi· ne ilişkin iki genel önermeda bulunacaOız.
Birinci Önerme: Bütün ideolojiler tarihsel saQiamlık dereceleri ve diOer ideolojilerle eklemlenme biçimleri içinde, yalnızca tarihsel bi· çimler halinde var olurlar.
Bu demektir ki, varoluşsal ideolojiler, insanlık tarihinin geçiciliQi· ne indirgenemez olmakla birlikte, yalnızca tarihsel olarak beUrlen· miş biçimler içinde iş görürler. Bugün bu çok de{Jerli veya orijinal bi r önerme olmayabilir; ama tarihsel maddecilil)in kuruculannın za· manında henüz çok tartışmalıydı. Bu önerme ölümsüz, kutsal ger· çeklik gibi mutlakiyetçi din kavramiarına olduOu kadar, "do{ıal" veya " kanıtı kendinde" bireysel haklara sahip burjuva bireyci liOinin doOal·hukuk kavramiarına da karşı çıkıyordu. Bireysellik, erkekliklka· dınlık, dinsel c;oreti ve laik ahlak sadece belirli tarihsel kalıplar için· de ve tarihsel-konumsal ve tarihsel-kapsayıcı ideolojilerle ekiemienme içinde var olurlar. Bu kalıplar tarihsel de{Jişmeye ba{Jiıdır ama varoluşsal ideolojinin varlı{Jı per se öyle de{ıildir. Bu önerme şöyle bir anlama gelebilirdi: Söz gelimi KatolikliOin yüzyıl lar ve kıtalar boyunca işleyişi -prati{Ji, kabul veya reddedilmesi, Kateliklik u{Jruna mücadeleler- onun farklı tarihsel ideoloji ler ve tarihsel toplumsal güçlerle eklemlenmesine göre analiz edilmelidir.
Ikinci Önerme: Bütün ideolojiler, maddi bir onaylama ve yasak· lamalar matrisi içinde iş görür. Bu matris onların karşılıklı ilişkilerini belirler.
Tüm insan eylemi anlam yüklüdür; bedensel hareketler, sesler,
36
k�{Jıt ve mürekkep, vb. içinde bütün ideolojik sesienişler bir tür "maddi" varlı{Ja sahiptir. Ama bu, insani pratiklerio ideolojik boyu· tunu maddi boyutundan, söylemsel boyutunu söylemsel-olmayan bo· yutundan analitik olarak' ayırt etmenin olanaksızlıQı anlamına gel· mez. Her şeyden önce bir eleştirmenin sizi "öld.ü" i lan etmesiyle , gerçekten öldürülmek arasında bir fark vardır. Sonra, bir konuşma yapmak veya ideoloji üzerine bir deneme yazmak gibi söylemsel bo· yutun egemen oldu{Ju pratiklerle, aşk, savaş, devrim veya otomobil yapmak gibi söylemsel-olmayan boyutun başat olduQu pratikler ara· sında aynm yapabi liriz. Ampirik olarak birbiriyle içiçe geçmiş olgu· ları aslında ayırmadığımızı, yalnızca analitik olarak egemen boyut· ları ayırt ettiğimizi akı lda tutmak kaydıyla, söylemsel ve söylemsel· olmayan pratikler arasında kestirme bir çizgi çekebiliriz. Bütün bun· ları söyledikten sonra ideolojilerin maddi belirleniminin bir yanının her ideolojinin işleyişinin kayıtlı oldu{ıu söylemsel-olmayan pratik· ler matrisiyle ortaya çıkarıldıQını öne süreceQim. Tarihsel-maddeci bir ideoloji kavramı , çok da zorlama olmayan şu varsayımı içerir: In· sanlar, bir şeyin varl ıQının veya olanaklılı{Jının veya verili ölçütlere göre iyiliQinin bildirilmesi ile bildirilen şeyin gerçekte varlıQı/oluşu arasında bi r aynm yapma yeteneQine sahiptirler. Bir başka deyişle, sı radan insanlar "güneş parlıyor" veya "işsizlik yoktur" ifadesinin do{Jru olup olmadı{Jını , hiç deQilse bazı koşullar altında, anlama ye· tene{Jine sahiptirler.
Herhangi bir idaolojinin maddi matrisinin onaylamalar ve yasak· lamalar yoluyla iş gördüQü düşünülebi lir. Öyle ki , ideolojiler bunlar· dan biri ya da di{Jeriyle ilişkili olmalanyla etkili hale gelirler. Bir onay· lama durumunda eQer seslenilen özne, ideolojik söylemin dedi kle· rine uyarsa, ideolojinin öngördüQü sonuç meydana gelir. Buna kar· şı lık, özne ideolojik söylemin emirlerine karşı gelirse, o zaman ba· şarısızlık, işsizlik, iflas, hapis, ölüm veya herhangi bir şayle ceza· landırılır. Ana-babanın sevgisi ve cezası çok iyi bilindiOi gibi , her za· man başarılı olmasa da, ideolojilerin onaylama/yasaklamalarının bir başka önemli bölümünü oluşturur.
Bu noktada onaylamalar ve yasaklamalar matrisine ilişkin görü·
37
şümün içeriOini anımsamalıyız. Verili ideolojiler arasındaki ilişkinin -egemenlik ve baOımlıl ık, görece, gelişme, pekiştirme, marjinalleştirme, zayıflama il işkisi olarak- belirlenm�si. Maddi matris insanlar, ideoloji ve gerçekliOi gerektiren bir menage a toris* ol�rak deOil, ama farklı ideoloj i ler arasındaki, gerçekliOin farklı yorumları veya var, iyi ve olanaklı olan şeye ilişkin farklı seslenmeler arasındaki yarışma ve çatışmada bir belirleyici olarak iş görür. Eğer her ideoloji bir onaylamalar ve yasaklamalar matrisi içerisinde iş görüyorsa, o zaı:nan farklı ideolojilerin yarışması, birlikte var olması veya çatışması, söylemsel-olmayan matrislere baOiıdır. Verili bir ideolojinin diOerlerine göre iktidarı , kendisinin onaylama ve yasaklamalarıyla belirlenir. Bununla birlikte, bütün ideoloj i ler onaylama ve yasaklamaların neden gerçekleşmediOini açıklamaya veya "örtbas etmeye" çalışan savunma mekanizmaianna sahiptirler. Bütün kurumlaşmış ideolojilerde ortaya.çı kma eOilimindeki bu türden özel leşmiş mekanizmalar; simgesel onaylama ve yaptırım ları, tören ler veya törensel pratikleri, yani sadece verili ideolojik söylem içerisinde bir anlamı olan belirli söylemsel-olmayan pratikleri içerir. Dahası , kurumlaşmış ideolojiler, çoOu bu kez söylemsel - olmayan yasaklamaların da desteOiyle , önemli bir iç yaptırıma -aforoz- sahip olmaya eOilimlidirler.
Kendi olumlama ve yaptırım matrisine i l işkin özel sorunlar ortaya koyan tarihsel olarak önemli bir ideoloji biçimi doOaüstücü dindir. The Foundations of Christianity (HıristiyanlıOın Temelleri) adlı klasik yapıtı din üzerine çok az sayıdaki bi rkaç Marksist çalışmadan biri olan Karl Kautsky, Marcus Aurelius çaOından betimleyici bir öy�kü anlatır. Kendisinden daha üstün bir düşman tarafından kuşatılan bir Rom a ordusu , kavurucu bir güneş altında sıcak ve susuzluktan kıvranıyormuş. Birden Romalıların üzerine yaOmur yaOmaya başlamış. Düşmanın üzerinde ise şimşekli, yı ldırımlı korkutucu bir fırtına patlamış, Imparatorlu k ordusu kurtu lmuş. Olay, bu yarışmacı din çaQında nasıl görülmüştü? Bazı larına göre bu, lmparatorun yardım
• Menage 8 trols: Karı-koca ve bunlardan birinin aşıOının aynı evde yaşamaları ilişkisi. (Ç)
38
istedi{li Jupiter'in işiydi. Hıristiyanlar Onikinci Lejyon askerlerinin dua ettikleri kendi Tanrılarının varh{lını ispat eden bir mucize olarak görürken; di{lerleri Mısırlı bir büyücünün yardıma çat:)ırdı{lı Hermes'e şükrettiler. Bu özel olay hakkında tartışmayı bir sonuca ba{llamaya yetecek kadar bilgimiz olmamasına karşın , dinsel söylemlerin dünyevi kaderinin, bu söylemlerin, dünya gerçekli{linin söylemselolmayan boyutlarıyla olan ilişkisi tarafından belirlendit:)i öne sürülebilir. Bu konuda en azından i ki farklı sorun var. Biri , bir ideolojik biçim olarak dinsel fenomenin kendisi, di{leri de, belirli bir dinin, bir zaman noktasındaki belirl i bir toplumdaki önemi. Dinler temel de· vindirici güçlerini: a) bilinçli insani duruma ve yaşamın anlamına i liş· kin varoluşsal sorulara verdikleri yanıtlardan; b) tarihsel kökenleri , do{lal düzeni ve ça{ldaş olayları "açıklama"lanndan; c) dünyayı yöneten şey hakkındaki "gerçek" bi lgiyi gözden çıkarabilmeterinden alırlar. Birincisi insani acı gibi varoluşsal soru ların her şeyden önce geldi{lini kabul eden maddi koşullardaki de{lişmelere; ikincisi ve üçüncüsü de daha çok dünyevi tarihsel ve do{lal açıklamalann, üretim ve denetim teknolojilerinin yoklu{lu veya belirsizli{line do{lrudan ba{llıdı r.
Belli bir dinin di{ler ideolojiler karşısındaki zaferi her zaman top· lumsal mücadeleleri gerektirir - hangi dünya ötesi güçler de mücadelede yer alırsa alsın . Bu nedenle bel l i bir dini kabul etmek ve rakiplerine yasaklamalda en do{lrudan belirleyici olan, o dini benim· seyen toplumsal güçlerin üstün dünyevi iktidarıdır. Hıristiyanlı{lın Ro· ma imparatorlu{lu'ndaki gücü, Constantine ordusunun Maxenius karşısındaki zaferiyle sa{llanmıştı. islAmiyat daha sonra muzaffer Arap kılıcıyla yayı lmıştı. Samavi ve dünyevi iktidar arasındaki bu sı· kı ba{llantı Kıta Avrupası'ndaki din savaşları ça{lının şu ünlü deyişiyle çarpıcı biçimde ifade edilmişti: eius religio cuius regio (Kim ki yönetir, din onun dinidir).
Ama dinlerin maddi matrisi üzerine kısa bir söz için bile bu göz· lem yeterli de{lildir. Ayrıca biliyoruz ki , dinler ezilenler arasında do· {lup yayılmış ve toplumsal ve/veya u lusal mu halefet güçleriyle ba{l· lantı larından güç almışlardır. Sadece mevcut i ktidarların dini de{lil ,
39
i lk Hı ristiyanlar, Ortaçağ Alman Anabaptistleri, Ingiliz Püritenleri, Ingiliz yönetimi altında irianda Katalikliğinin güçlendirilmesi ve Şahın son döneminde tran 'da IslAmi canlanışın tanıklık ettiği gibi dinseltoplumsal muhalefet de vardır. Bu olgu ları da hesaba katabilmek için, dinlerin maddi onaylamalar ve yasaklamalarının çerçevesini biraz daha sistematik bir biçimde çizmeliyiz.
Çok genel bir düzeyde dinler, doğalcı dünya kavrayışı ve laik ahlaka karşı bir seçenek oluştururlar. lkincilerin gücü, doğa bil imince keşfedilen ve toplumsal örgüt lenme, kapitalist sanayi ve pazarlar, işçi sınıfının toplu örgütlenmesi tarafından üretilen onaylama ve yasaklamalardan gelir. Gelişmeleri öncesinde kitlelerin yaşamını büyük ölçüde, aniaşılmayan doğal zorunluluklar ve felaketler yönetiyordu. Bu gizemli yönetici güçler o zaman kutsal güçlerin yardımıyla daha kolay anlaşılabilirdi. 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıldaki bu rjuva devrimlerine kadar din , dünyanın anlamını tanım lamakta egemen üsluptu.
Dinler ayrıca kendilerine inanmayanların dünyevi yetenekleri ve pratikleri hakkında, iktidardan yoksun olmaları hakkında ama baskıcı iktidar uygulamaları hakkında da; yozlaşmaları veya yoksul luk· ları hakkında söyledikleri veya ima ettikleriyle de maddi olarak olumlanabilirler. V aizlerin ve cemaatin günlük dünyevi yardımiaşması ve dinsel ahlak kurallarına itaatin dünyevi etkileriyle de olumlanabi li rler. Şikayet konusu maddi şeyleri düzaltrnek ya da açık veya örtük vaadettikleri dünyevi konumları savunmaktan güç alabilirler. Dinlerin en derin kökleri, insan öznelliğinin varoluşsal yanlarındadır. Ama belirli mezheplerin ve ilikatların yayılması ve gerilemesi kadar doğaüstücü dini n gücü ve zayıflığı da laik veya d insel, öbür varoluşsat ideoloji lerle karşısında benimsedikleri dünyevi onaylama ve yasaklamalares yöneti lir.
ideolojinin tarihselliği ve maddil iğine ilişkin bu i ki genel önerme, kuşkusuz, tam anlamıyla Marksçı bir tarihsel-maddeci ideoloji kuramı ortaya çıkarmaz. Tarihsel maddecil ik ideoloj i lerin de sınıflares belirlendiğini i leri sürer. "Bir çağın egemen düşünceleri her zaman egemen sınıfın düşünceleridir." Marx ve Engels'deki faydacı kalın-
40
tı lan reddederken tarihsel maddecili{Jin temel i lkelerini benimsiyorsa, bu tez, verili bir dizi ideolojinin yapı lanmasına i lişkin en azından iki önerme daha-gerektirir.
ÜçOncO Önerme: Bütün ideolojiler (sınıflı toplumlarda) farklı sınıflar ve sınıf ideolojileriyle tarihsel eklemlenme biçimleri içinde va· rolurlar.
Bu şu anlama gelir: Bireysellik biçimleri, erkekli k/kadınlık, din, laik ahlAk, coCJrafi ve etnik konumsallık ve milliyetçilik farklı sınıfsal varoluş biçimleriyle yakından ilişkilidir, bunlardan etkilenir; ve farklı sınıf ideolojileriyle baQiantılıdır ve bunlar tarafından etkilenirler. Bu öner· meye göre, örneCJin , erkek şovenizmi farklı sınıfsal varoluş tatzlan , sınıf pratikleri ve sınıfsal ideolojik söylemlerle baCJiantıları içinde an· laşılmalı , onunla cinsiyetçi olmayan bir perspektiften savaşı lmalıdır. Ama bu, erkek şovenizminin yalnızca bi r sınıfın üyelerinin ideolojisi ve pratiCJi olmasını gerektirmez.
DördüncO Önerme: Verili bir dizi ideolojinin düzeni (sınıflı toplumlar içerisinde) sınıfsal güç ilişkileri ve sınıf mücadelesi tarafın· dan belirlenir.
Tarihsel maddeciliCJin bu bSOiamda en tartışmalı ve can alıcı önermesi budur. Kuşkucu kafalar için uzun ve ampirik olarak doCJrulanmış bir tartışma gerekirdi ama bu denemenin sını rları içinde bu olanaksızdır. Burada bu önermenin anlamı ve sonuçlarını dile getirmekle yetinmek zorundayım.
ldeolofilerin onaylayıcı ve yasaklayıcı matrisi, veri li bir toplumda· ki ekonomik ve siyasal iktidar sisteminin parçasıdır. Tarihsel maddecilik ekonomik iktidar sistemini, temelleri üzerinde belli ekonomik pratiklerin araçlan olan sınıfiann tanımlandıCJı üretim biçimine (bi· çimleri ne) göre analiz eder. Siyasal iktidar ise toplumsal iktidar i liş· kileri -asıl olarak sınıf i lişkileri- bütününün bir özeti ve belirli bir kurumda -devlet- kristalleşmesi olarak görülür.
Ideolojik çatışmalar ve yarışma, sınıf i lişkileri ve sınıf mücadelesince (genellikle) doCJrudan belirlenmez. Bunlar belli toplumsal ör· gütlenme ve süreç biçimleri aracılıCJıyla iş görürler. Ayrıca, sınıfsal olmayan ideolojiler, üretim biçiminin (biçimlerinin) tarihsellik ve m ad·
41
dili{Jine içsel olarak ind irgenemeyen bir tarihsellik ve maddili{Je sahiptirler. Ama Üçüncü önermeda i leri sürdü{Jümüz gibi, sınıfsal olmayan ideolojiler her zaman sınıflarla ba{Jiantıl ıdır ve bütün ideolojiler güçleri farklı çatışan sınıflares ku ru lan kapsaml ı bir toplumsal iktidar sistemi içinde kayıtlıd ırlar. Bu anlamda ideolojik sistemin sınıfsal ve sınıfsal-olmayan ögeleri gibi , yapısı da sınıf güçlerince tle· lirlenir.
Bir ideolojik yapınır:ı "sınıfsal üst belirlenimi" , Eri k Olin Wright'ın geliştirdi{Ji yerinde bir kavramlaştırmayı kul lanırsak, şu anlama gelir: Farklı sınıflar, sınıfsal-olmayan ideolojilerin farklı biçimlerini seçer: sınıfsal güç takımlaşmaları (constellations), karşı lıklı ideolojik ilişki ve ideolojik de{Jişme olanaklarını sınırlar. Öme{Jin Ça{Jdaş Fransa ve italya'da Kataliklik ve mil liyetçili{Jin görece farklı konumlarını açıklamak istersek, Dördüncü önerme bu ideoloj i lerle farklı sınıfla· rın birbirlerine nasıl ba{Jiandı{Jına ve bu sınıflar arasındaki mücadelelerin sonucuna bakmamız gerektiğini ima eder. Mill iyetçi lik, ha· nedan devletine ve onun hanadanın meşruiyet i lkesine karşı devrimci bir toparlanma ça{Jrısı ve silahlı olarak burjuva devrimiyle birleşti. Öte yandan Katolik Kilisesi ve Papalık hanedan devleti ve onun egemen toplumsal güçleriyle tarihsel olarak sıkı bir ittifak içindeydi. Bu nedenle Katoliklik, karşı-devrimcilerin ve müvekkillerinin bayra· {lı haline geldi. Fransız bu rjuvazisi ve küçük-burjuvazisinin radikal ve muzaffer devrimi o zaman mil liyetçiliğin zaferine önderlik etmiş görülebi lir: buna karşı l ık italya'daki daha zayıf ve ı l ımlı burjuva devrimi, çok daha güçlü bir Katolik mirası açıklayacaktır. Bu rjuva ve küçük-burjuva sınıflar bir yanda, yarı-feodal sınıflar öte yanda belirli bir konjonktürde sırasıyla mil liyetçil ik ve Katolikli{Ji "seçmiş" (o zaman da aksi seçene{Ji iptal etmiş) <?larak ve bun ların kendi güçlülük ve zayıflılıklan da mil liyetçi l ik üstü ve laik ideolojilere "sınırlar" koymuş olarak görülebilirdi.
Yukarıda belirtilen dört önerme tek bir kuramsal konumu paylaşmazlar. Bana göre, bütün ideolojilerin tarihselli{Jine ve beli rleyici maddi matrisine i lişkin i lk iki önerme, ideolojilerin işlevi üzerine bi· limsel incelemelerin temelidirler. Sınıflı toplumlarda bütün ideoloji-
42
lerin farklı sınıflarla farklı biçimde i lişkileri oldu{lunu öne süren üçüncü önerme her zaman akılda tutulması gereken alabildi{line verimli bir araştırma ve kavrama kılavuzudur. Bir ideolojik sistemin yapısının, sınıf mücadelesince üst belirlendi{lini öne süren son önerme çok Ö!leml i ve verimli bir hipotez olarak ele alınabilir, ama açıklayıcılık gücü, herhangi bir ampirik araştırmada açık bir soru işareti olarak kalacaktır.
2. ideolo)llerln Doğuspu ve Maddi Değlspme
Maddeci bir ideoloji teorisi " Ideolojiler nereden do{lar?" veya "Şu belirli ideoloji nasıl do{ldu?" sorusuyla da karşı laşmak zorunda kalacaktır. Basit (veya dahası, saf) maddeci bir yanıt şöyle olurdu: "Ekonomik temelden." Ama Marx'ın ideolojilerin maddi belirlenimir.e ilişkin Komünist Manifesto, Onsekiz Brumaire, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı 'nın Önsözü , Kapital ve Artık-Değer Teorileri 'ndeki kendi formülasyonlarını iyice yoklarsak, bu mimari metatorun Marx için per se odak merkezi olmadı{lını görürüz. Aksine, Marx için can alıcı nokta ide9lojik evrenin sınıf pratikleri , sınıf yaşantı ları , sınıf ideolojileri ve sınıfların gücü tarafından öncelikle sınıfsal olarak be· lirlenir olmasıydı. Sınıflar; yapısı ve dinami{li farklı sınıfların pratiklerini, ideolojilerini ve gücünü belirleyen ekonomik üretim biçimi içinde belli konumları işgal edenler olarak tanımlanı rlar. Bu sınıfsal belirlemenin nasıl işledi{li hakkında Marx nispeten çok az şey söyle· miştir. Onun en açık formülasyonları, muhtemelen, Kapital'in üçüncü cildinde, pazardaki rakip aktörler olarak görülen kapitalistlerin pratikleri ve yaşantılarından do{lan, onların sı radan ekonomik anlayışIarına gönderme yapan formülasyonlardır.
Yüzyıl sonra Marx' ı yorumlamakla yetinemeyiz. Kuramsal ve siyasal gelişme ve de{lişmede Ondan yararlanmalıyız. Bu nedenle Marx'ın içgörü lerini daha sistematik bir kurarn oluşturma girişiminin hareket noktası olarak alaca{lım. Tarihsel maddecil ikte açı klayıcı belirleme kalıbı , üretim i lişki leri ve güçlerinin birli{li ve bununla
43
belirlenen sınıflar tarafından kurulur. AşaOıdaki sekiz önerme tarihsel maddeciliOin ideolojilerin doOuşunu açıklamak konusunda neyi iddia edip edemeyeceOini saptamaya çalışacaktır.
Birinci Onerme: Toplumsal bilim ve tarihyazımı açısından insan toplumlannda ideolojiterin doOuşu, �er zaman, önceden var olan ideolojilerin bir deOişme sürecidir .
Ikinci Onerme: Ideolojik deOişme ve ideolojilerin doOuşu her zaman ideolojik-olmayan, maddi deOişmeye baOiıdır .
ÜçüneO Onerme: En önemli maddi deOişme, toplumJarın ve onların üretim biçimlerinin toplumsal iç dinamiklerince oluşturulur.
Dördüncü Onerme: Her üretim tarzı belli ekonomik konumsal ideolojiler, her sömürücü üretim tarzı da belli sınıf ideolojileri gerektirir.
Beşinci Onerme: Her yeni üretim biçimi, yeni ekonomik konumsal ideolojiler doOuracaktır .
Altıncı Onerme: Bütün insan toplumları tarihsel-konumsal ideolojiler gibi, varoluşsal -ve tarihsel- kapsayıcı ideolojiler de sergiler. •
Yedinci Önerme: Varoluşsal, tarihsel-kapsayıcı ve tarihsel-konumsal ideolojiterin -ekonomik (konumsai-Ç) olanlar hariç- somut biçimleri üretim tarzınca doOrudan belirlenmezler ; ama bunlar içindeki deOişmeler üretim tarzınca belirlenirler.
Sekizinci Önerme: Yeni üretim tarzları ve yeni sınıflar, yeni egemen sınıf ideolojilerini destekleyip pekiştirebilecek varoluşsal, tarihsel-kapsayıcı ve diOer tarihsel-konumsal ideoloji biçimlerini -eOer bunlar zaten var deOilse-:- do{ıuracaktır.
·
Okuyucunun fark etmiş olacaOı gibi , geleneksel alt yapı-üst yapı sorunsalı burada önemli ölçüde yeniden formüle edilmiştir. Sadece dördüncü önermeda basit bir ilişki olarak ve o zaman da sadece işlevsel bir argOman içinde, bir üretim biçiminin görevini yerine geti-
• Yazar tekrardan kaçınmak için "varol4şsal-kapsayıcı ve tarihsel kapsayıcı" yerine "varoluşsal· ve tarihsel kapsayıcı" biçiminde bir yazımı uyguluyor. ileriki sahilelerde de karşılaşılacak bu yazım biÇimi Türkçede de aynen korunmuştur. (Ç)
44
rabilmesi için di{Jerlerinin yanı sıra, belli bir ideoloji türüne gerek· sinmesi vardır, biçiminde ifade edilir. Aksine odak, ideolojik de{Jişmenin belirlenmesi üzerindedir. Çünkü öyle görünmektedir ki "temel ve üst yapı" sorunu sadece bu yolla daireseliikten kurtulabilir. Dahası, maddi belirlemenin temel sorunları iki temel düşünce ışı·
• {Jında yeniden formüle edilmelidir. Herhangi bir sosyal bilimsel ve toplumsal tarihsel kurarn ve ana
liz insan toplumunun "öteden beri zaten var olan" varlı{Jından yola çıkmalıdır. Ne sosyal bilim ne de tarihyazımı maymunsu primat gruplarından insan toplumlarına evrimin bütün süreçlerini açıklayabilir. Bunun mantıksal sonucu şudur: ideolojiterin do{Juşuna ilişkin her· hangi bir kuramsal araştırma, ilk önce belli bir toplumda zaten var olan ideolojiterin yeniden üretimi ve de{Jişmesinin ve var olan bir ideolojiler ve toplumsal ilişkiler takımından yeni ideolojiterin do{Juşunun önkoşullarına bakmak zorundadır. Ayrıca, insanların ideolojik oluşumu, onların belirli bir do{Jal ve toptumsal çevreyle karşılaşmalarıyla de{Jil, belirli bir toplumda belirli analardan, belirli aile ilişkile· rinin içine do{Jmalarıyla başlar.
insani varlıkların ve onların yaratıcı yeteneklerinin ideolojik olarak yo{Jrulabilirli{Ji hakkında bilinenlerden; iç koşullan, do{Jal çevre ve di{Jer toplumlarla ilişkileri bir kuşaktan ötekine tamamen aynı kalan toplumlarda verili ideololilerin hemen hemen tümüyle yeniden üretilebilece�ini çıkarabiliriz. (Sadece psikodinamik süreçlerin tam bir toplumsal denetime sokulamaz olmasından kaynaklanan küçük bir bireysel "uyumsüzlar" marjı bırakmamız gerekecektir.) Bir anababa kuşa{Jı çocuklarını her zaman kendi öznellik biçimine göre şekillendirecektir. Ekolojik, demografik, toplumsal-ekonomik ve bütün toplumlararası ilişkiler aynı kalırsa, genç kuşak varolan ideolojiterin aynı onaylama ve yasaklamalarıyla aynı ana-babaları gibi yüz yüze gelecektir. Bundan çıkan·sonuç şudur: Ideolojiterin do{Juşunun açıklanması/araştınlması, bir toplumun yapıSindaki ve o toplumun doOal çevresi ve diOer toplumlarla Ilişkilerindeki deOitme süreçlerinden başlaması gerekecektir. Ideoloji! erin ortaya çıkıtının maddi belirlenimini olutturan bu deOitmelerdlr.
45
idealist ·tarih anlayışları iki güvenilmez varsayıma örtükçe dayanıyor görünmektedir. Birincisi, "Munchhausen etkisi" diyebilece{limiz şeye: insanların kendilerini ideolojik ayakba{llarından kurt�rma yetene{line güvenmektedirler. Bu, her yeni kuşa{lın yalnızca ideolojik hayal gücü aracılı{lıyla, ana-babalarının karşılaştı{lı du rumların tamamen aynısıyla yüz yüze gelse bile, kendisini ana-babalarının ideolojik biçimlendirmesinden kurtarabileceQini varsayar. lkincisi, varoluşsal ideolojilerin -bunlar arasında temel önem ço{lunlukla kapsayıcı din ve ahlak felsefesi ideolojilerine verilmektedir- tarihin dışında oldukları ama gene de tarihin hareket ettiricileri olarak hareket edebileceklerini ve ettiklerini önceden varsayarlar. Bunun savunulabilir bir yanı yoktur.
Bireysellik biçimleri , erkeklik ve kadınlık, din ve ahlaktaki deOişiklik, varoluşsal ideolojilerin her zaman somut tarihsel biçimler içinde varolduklarını ama asla bunlara indirgenemeyece{lini göstermektedir. Bu tarihsel olarak belirlenmiş varoluşsal ideolojiler, o halde bütün di{jer ideolojiler gibi aynı yeniden üretim ve de{lişme yasalarına ba{llı olmalıdırlar. Dahası, idealist tarih kurarnlan ço{lunlukla, iyi ve haklı (kötü ve haksız) olanı belirleyen ideolojik sesienişler üzerinde odaklanmışlar ve onlara sahip olduklannın ötesinde anlamlar yüklemişlerdir. Ama ideolojik oluşuma kuşaklararası bi r perspektif· ten bakınca anlaşı laca{lı üzere, var ve olanaklı adlandırmaları ve deneyimleri iyi ve haklı olan ideolojilerindaki de{lişmelerden çok daha önemlidir. Bunlar böyle de{lişiklikleri hiç bir zaman tamamen özümsernsaler de belirlerler.
Tarihsel maddeci ideoloji anlayışı , genel maddeci anlayışın oldukça temel iki özelli{lini daha gerektirir. Birincisi , verili bir toplumdaki de{lişmenin en önemli anahtarının, iklimsel de{lişme veya afet gibi doğal fenomenler de{lil iç toplumsal dinamikler oldu{lunu; iç toplumsal dinamiklerin, öme{lin, demografik yiyecek/nüfus oranlannca de{lil üretim güçleri ve ilişkilerince yönetildi{lini; toplumlar arasındaki işbirli{li ve çatışmanın karakteri ve sonucunun -örneQin, fetih ve boyun e{lditme olasılı{lı ve etkileri- asıl olarak söz konusu top lumların iç yapılarınca belirlendi{lini ifade eder. Ideolojik evrenin yapısal
46
şemasına göre söylersak bu şu demektir: ideolojilerin tarihi , kapsayıcı tarihsel toplumsal ideolojilerin zaferleri ve yenilgilerinin, egemenlik ve ba{Jımlıl ıklannın tarihi de{Jildir; muzaffer ve egemen V alkgeister'ın (halk ruhlarının) birbirini izlemesinin tarihi de{Jildir.
Belli bir dizi ideloji de{Jişmeyen bir biçimde yeniden üretildi{Ji zaman, onun genel matrisi , içerisinde ana-baba kuşa{Jı için geçerli olanların çocuklar kuşa{Jı için de -ana-baba kuşağının kendisi için bir zamanlar oldu{Ju gibi aynı yolla-,. onaylandığı, herhangi bir ihlalin cezalandırıldı{Jı sabit bir toplumsal, çevre-toplumsal, toplumlararası ilişkiler bütünüdür. Bu bütün içinde ideolojik değişmenin matrisini oluştuian de{Jişiklikler iki temel kategoride toplanabilir. Bi rincisi parçalayıcı eşitsiz gelişmeler adını verebilece{Jimiz, nüfus ve geçim araçları arasındaki i lişkiyi etkileyen demografik e{Jrilerden yeni ve güçlü komşuların ortaya çıkmasına kadar eski bütünü çatiatmaya e{Jilimli gelişmelerdir. Bu kategorilerin ikincisi, çelişkilerdir. Marksist söylernde bu sözcüğün ku llanımının çoğu kez her türden çatışmayı kapsayacak denli genişletilmesine karşın, belirli bir türden çatışmanın yani gerçekte bir bütün oluşturan iki öge arasındaki çatışmanın gelişmesi olarak sınıriandıniması do{Jru olur. Bu takdirde, toplumsal bir Çelişkinin ortaya çıkmasının etkisi, bir ikilam yaratmak olacaktır.
Marksizm geleneksel olarak bir temel çelişki, sınıfların konumunda ve mücadele parametrelerinde bir de{Jişmeye do{Jrudan işaret eden üretim ilişkileri ve güçleri arasındaki çelişki üzerinde odaklanmıştır. Ama siyasal ve ideolojik çelişkilerin gelişmesi de pekala olanaklıdır. What Does the Ruling Class Do When lt Rules?'da ileri sürdü{Jüm gibi bu çelişkiler esas olarak toplumsal egemenlik ilişkileri i le devlet içinde topluma ilişkin görevleri yürüten güçler arasında; ve ideolojik olarak itaat ile uygunluk arasında yer almaktadır. Bu nedenle ideolojik çelişki, verili bir söylernde bir mantıksal tutarlılık -ki söylemin toplumsal etkilili{Ji bakımından hemen her zaman ikincil önemdedir- yoklu{Ju anlamına gelmez.
Daha önce ideolojik oluşum sürecini itaat ve niteltklili{Jin gerçek bir birli{Ji olarak ortaya koymuştu k. Bunlar aynı sürecin iki ayrı yü-
47
züdür; bundan dolayı birbirlerine uymak e�ilimindedirler. Gerçekte onların uygunlu�unu sa�layacak iktidar stratejileri her zaman vardır. Fakat birçok kuşa�ı birlikte barındıran bir toplumun dinamikleri olarak bu ikisi arasında bir çelişki d�ması olasılı�ı vardır. Ya genç kuşa�ın. di�er bir deyişle, �emenlik altındaki nüfusun tabi kılınması, bazı nedenlerle biçim veya güç bakımından de�işirken; yeni üyele· rin, nitelikli olmaları gereken görevlet de�işmeyebilir veya farklı bir yönde de�işebilir. Ya da gerekli veya verili niteliklerde bir d�işme olurken, itaat sa�Jama biçimleri buna uygun bir d�işme gösterme· yebilir.
Verili bir düzen için. tehlikeli olan genellikle çelişkinin ikinci biçi· midir. Ilki en fazlasından düşük performans, işi, okulu bırakma ve· ya başkaldı n üretmeye �ilimlidir; oysa ikincisi potansiyel olarak dev· rimci bir toplumsal dönüşOme yol açabilir. Hanedansal ya da sömürgeci tabi kılma biçimlerine sahip birçok toplumda aydınların ileri ka· pitalist bir toplumun nitelikleri dO!)rultusunda e{Jitilmesi çok kez, dev· rimci ideoloji ve pratiklerio üretilmesine yol açmıştır. Ileri kapitalist ülkelerde '60'1arın sonundaki ô�renci hareketi, verili konjonktürde akademik tabi kılma biçimlerinin artık etkili biçimde karşılayamadı· Oı yüksek ö�renimdeki kitlesel bir artışla ilgili benzer bir çelişkiden ortaya çıktı. (Ama hepimizin bildi�i gibi, devrimci işçi sınıfı prati�in· de atılganlık 'assertiveness' yoklu�u koşullannda devrimci ö{Jrenci hareketi gerçekten partayıp söndü.) Harry Braverman tarafından can· lı bir tablosu çizilen kapitalistlerin işçileri vasıfsızlaştırma yöntemle· ri, itaat ve niteliklilik arasındaki uygunlu�u sürdürme çabası olarak görülebilir. Bununla birlikte, toplumsal de�işmeye ilişkin temel Mark· sçı hipotez şudur: Işçilerin gittikçe merkezileş�n bir emek pazarın· da ve gittikçe kolektifleşen bir iş sürecinde özgür kişiler olarak e�i· timi, burjuva ltaatiyle çatışacak ve devrimci sosyalist ideoloji ve pra· ti�i üretecektir.
Üç temel çelişki tipi birbirinden ba�ımsız de�ildir; tersine, karşı· lıklı ilişki Içindedirler. Marksizm, egemenlik-yürütme arasındaki siyasal çelişki ile itaat-niteliklilik arasındaki ideolojik çelişkilerin, üretim ilişkileri ve güçiMi arasındaki ekonomik uygunluk veya çelişki·
48
ye indirgenebilir olmamakla birlikte büyük ölçüde onun tarafından yönetildiOini ileri sürer. Kuşkusuz, üretim ilişkileri ve güçlerinin herhangi bir bileşimi, ekonomik öznelerin belli tür bir itaat-niteliklilik'ini gerektirir; bunu da, açlık, işsizlik, iflas gibi yaptınmlar ve bunların bu itaat-niteliklilik'in doaruluOunu olumisyan karşıtlan (toklu k, istihdam, refah-Ç) aracılıOıyla saOiar. Ama üretim ilişkileri ve güçleri arasında bir çelişki gelişirse, hiç bir ideolojik oluşum yeni ekonomik özneleri çelişkili ekonomik düzene yeterince ve uyumlu olarak tabi kılamaz; onları bu düzen için niteliklendiremez. O zaman eski ekonomik onaylamalar ve yasaklamalar matrisi çallamaya başlar.
Eski onaylamalar ve yasaklamalar matrisi çelişkiler ve diQer parçalayıcı gelişmeler dolayısıyla de{liştiOi zaman, ideolojiler deOişir ve yeni ideolojiler ortaya çı kar ve yayılır. ideolojik biçimlendirme süreci yalnızca ideoloP içinde gerçekleşmez. Bu süreç her zaman belirli bir toplumsal düzene söylemsel-olmayan boyutlarda bir itaat ve niteliklilik sürecidir. Bu düzen de{lişti{li zaman önceki itaat-niteliklilik artık yeterince on aylanamaz ve yasaklanam az. Bu da, geçerlilikleri ne ölçüde daha etkili onaylanacakları ve yasaklanacaklanyla belirlenen az ya da çok radikal yeniden tanımlamalara yol açan bir olgudur.
Yukarıda ortaya koyduOumuz sekiz önermeden buraya kadar sadece üçünü ele aldık. Bunlar temel olanlardı. Sınıf ideolojilerinin işlevsel gerekliliOine ilişkin Dördüncü Önerme önümüzdeki bölümde geniş olarak ele alınacaktır. Beşinci Önerme (Yeni üretim tarzları , yeni ekonomik konum·sal ideolojiler üretecektir), Dördüncü Önerme'den türemektedir. Zaten o da Üçüncü Önerme'den çı kar. Altıncı önerme, ideolojik evrene ilişkin olarak önceki bölümde dile getirilenferin bir tekrarıdır.
Yedinci Önerme (Ekonomik konumsal olanlar dışında ideolojiierin somut biçimleri üretim tarzınca doOrudan belirlenmezler), tarihsel maddeciliOin sınırlannı gösterir. Örneğn, hiçbir feodal üretim tarzı teorisi , feodalizme neden Avrupa'da Katolik Hıristiyanlı{lın , Japonya'da ise Şintoizmin eşlik etti{lini açıklayamaz. Ama bütün ideolojik deOişmelerin maddi de{lişmelerce belirlendiOini ileri sürmek, aynı
49
zamanda, Avrupa'da dinsel hizipleşme ve savaşiann sınıfsal yapı· daki deQişmelerce ve sınıf politikalannca belirlenmiş oldukları anla· mına gelir.
Son önerme (Yeni üretim tarzlan -e{ıer zaten var de{Jilseler des· tekleyici varoluşsal· ve tarihsel- kapsayıcı ideolojilerin yeni biçim· lerini do{Juracaktır), kısmen, farklı ideolojilerin tarihsel eklemlenme biçimlerine ilişkin önceki bölümde söylenmiş olanların bir sonucu· dur. Bu ideolojik de{Jişmeler, çok farklı tarihsel ideolojik sistemler· de iş görece{Ji ve verili bir üretim tarzının do{Juşu farklı dönüşüm süreçlerinden geçerek gerçekleşebileceOi için, aynı ü retim tarzının egemenli{Jindeki ülkeleri birbirinden önemli ölçüde farklı laştıracak yeni ideolojik biçimler beklemeliyiz. ÖrneQin, m illiyetçilik, hem Fran· sa, hem de Almanya'da pazar ve devlet birli{Jini engelleyen monar· şi k yönetim ilkelerine, aristokratik kurumlara ve geleneksel yetkile· re karşı mücadelenin bir parçası olarak gayretli ve başarı l ı bir şekil· de ortaya çıktı. Ama Fransa'da bu milliyetçilik Jakoben ve Cumhu· riyetçi -Bonapartist bir ara dönem ile birlikte- bir bu rjuva do{Jrul· tuda gelişirken , Wilhelmci Reich' ın burjuva milliyetçili{Ji hanedanla ve Junkerlerle kaynaştı ve giderek onların hizmetine girdi.22
50
lll. SINIFLARlN iDEOLO-JiK OLUŞUMU
"Sınıflar" terimi verili üretim ilişkilerinin "taşıyıcı lan" olarak davranan veya hizmet eden ve sınıf mücadelelerinin öznelerini oluşturan insan kategorilerini belirtir. Bu halleriyle kendi sınıf rollerine itaat etmek ve bu roller için nitelikli olmak zorundadırlar; bu itaatniteliklilik her bir sınıf için özgüldür. Bu nedenledir ki yeni bir itaatniteliklilik olmaksızın bir anda bir lordu sanayi işçisine veya bir bankeri bir serfe çevirmek olanaksızdı r. Bu anlamda Poulantzas, sınıfların her zaman ekonomik oldu{lu kadar kendilerine özgü bir varoluşa da sahip oldu klannı vurgulamakta haklıydı. Sınıfların ideolojik açıdan özgül sınıf ideoloji lerince oluşturulduklarını varsaymazsak sınıf mücadelesinden, sınıfların mücadelesinden ("mücalede", kuşkusuz, öznelerin pratiklerine gönderme yapar) sayısız toplumsal çatışmaları bir bütün halinde tasariarnada analitik bir 1<avram olarak söz edemeyiz.23
Sınıfların ideolojik oluşumu, toplumsal tarihyazımının konusudur. Ideoloji üzerine kuramsal çalışmaların tarihyazımından ö{lrenece{li çok şey vardır ve kapsamlı bir analiz tarihyazımıyla ba{llantılı olmalıdır. Bu türe örnek olarak, Brunner, Du by ve Joanna'nın feodal sınıflar üzerine, Thompson , Hobsbawm, Foster, Perrot, Trempe ve Vaster' in işçi sınıfı üzerine, Genovese' in ABD'deki Günayli köleler ve köle sahipleri üzerine çalışmalarını sayabiliriz.24 Burjuvazi,Jlin oluşumu konusuna daha az önem verilmiştir, ama en azındar(rawneyve Weber'in ünlü yapıtlarını , Bramsted'in 1 9. yüzyıl Alman edebi· yatında aristokrat ve burjuva ideoloji leri arasındaki çatışmalar ve bu ideolojilerin kendi içlerindeki de{lişmeler üzerine analizini , Hirschmann'ın i lk kapitalizm argümanları üzerine incelemesini ve Bagliani'nin halyan sanayi burjuvazisinin 1. Dünya Savaşı'na kadar olan ideolojisi üzerine monografisini akılda tutmalıyız.25 Genelde konuyla
51
ilgili bol miktarda tarihyazım çalışması vardır. Amprik sosyorojinin de, çaCJdaş sınıfların ideolojik bileşimi (kesimleri) konusunda önem· li katkıları olmuştur.26 Balzac'ın feodal aristokrasi ile burjuvazi ara· sındaki karşıtlıkları ele alan yapıtlarından , Thomas Mann'ın Suddenbrooks'daki ticari burjuvazisini betimlemesine, 1 930' 1arın bü· yük lsveçli otobiyografik proleter yazarlar kuşa{Jına kadar edebiyat· ta da önemli belgeler elim_izin altındadır. Birçok tarihçiye kuramsal kibirli l ik olarak görünse de, bu denemenin çerçevesi beni kesin tarihsel referansları göz ardı etmeye zorluyor.
Her bir durumda sınıfların ideolojik oluşumu hakkında tarihin bi· ze tanıklık edebilmesi için öncelikle, özellikle ku ramsal bazı sorunların çözümlenmesi gerektiCJini burada vurgulamalıyım. Çünkü, sınıf ideolojisi kavramı, verili bir zamanda verili bir sınıfın üyeleri arasında geçerli ideolojik (konfigürasyon) i le anlamdaş değildir. Yukanda söylenenlerden şu anlaşılmalıdır: Verili bir sınıfın üyelerinin gerçek ideolojik birlikteliCJi, biri diCJerine indirgenemez farklı ögelerin karmaşık bir bütünüdür. Bu , sınıf ideolojisinden başka az çok özdo{Jasal (idiosyncratic) varoluşsal-konumsal ideolojileri, varoluşsal· kapsayıcı ve tarihsel-kapsayıcı ideoloji leri, sınıfsal olmayan tarihselkonumsal ideolojileri, diCJer sınıfların başkahk-ideolojisi ögelerini de içerir. Bu yüzden, hangi ideolojilerin feodal, burjuva, prpleter, küçükburjuva veya her ne olduCJu kuramsal olarak belirlenmelidir. Bu soru tek başına tarihsel veya sosyolojik türnevarım yöntemiyle yanıt· lanarn az.
Bu gerekli kuramsal belirleme, üretim ilişki lerince tanımlanan sınıfsal konumlardan -bu konumların içerdiCJi belli bir ideolojik itaatniteliklilik türünden....: türetilmelidir. Üretim ilişkileri kavramı , başka bir yerde27 göstermiş olduCJum gibi, üretimin toplumsal örgütlenmesinin üç yönünü belirtir: 1 ) üretim araçlannın dağılım biçimi , onları ku l lanma kanalları ve engelleri , 2) ekonomik üretim tarzında (onun dolaşım, deCJişim , gelir daCJıhmı ve tüketime ilişkin üst belirlenmiş yanları dahil) artık-emek üreticileri ile ondan yararlananlar arasındaki ve içerisindeki toplumsal i lişkiler, 3) üretimin nesnel veya kurums_allaşmış yönelimi .
52
Öyleyse, özgül sınıf ideoloji lerinin kuramsal olarak saptanması , bir sınıfın insanlarının ekonomik olarak tanımlanmış rollerini yerine getirmeleri için (varolan , iyi olan ve olanaklı olanın nasıl adlandırıl· dı{Jı ve ne oldu{Juna ba{Jiı olarak) gerekli minimum itaat-niteliklilik'in bulunmasını gerektirir. Burada, bir sınıfın "tek tek üyeleri"nden çok "bir sınıf 'tan söz ediyorum , çünkü sayısız özel koşullardan birinin bir bireyin , de{Jişik süreler için , model ideolojik oluşumun gerektir· di{Ji minimumdan daha azı na sahip olarak verili bi r sınıf�al konumu işgal etmesine izin verebilece{Ji olası lıQını göz önünde tutmalıyız. Bü· tün sınıfların "uyumsuz bireyleri" vardır.
1 • S1n1fsal Benlik-ideolojileri
O halde ilkin (erkek) feodal aristokrat olmak nasip edilmiş bir ço· cuQun tabi ve nitelikli kı lınması gereken dünyaya bir bakalım.
(i) Feodal bir aristokratın sahip oldu{Ju üretim araçları toprak mül· kü biçimindedir. Bu genelllkle bireysel ai levi mülkiyet haktarıyla (gerçi başka biçimler de gelişebi li r) kullanıtan ve üst derecedeki bir lorda askeri cesaret isteyen ya da başka tür hizmetlerle ve miras ve evli· likle güvenceye alınan bir mülktür. ideoloji k olarak, bu durum hem dünyanın neye benzedi{Ji, onun içinde neyin olanaklı oldu{Juna iliş· kin kavramların inşaasınd a hem de neyin iyi ve do{Jru oldu{Junun tanımlanmasında toprakçe zenginlik, savaşçılık ve kahramanlıQın ve/veya hizmet, yükümlülük, soy, romantik olmayan evliliğin hayli önem kazandığı bir otuşumu gerektirir.
(ii) Feodal lordun , aristokrat olmayan kendi çift lik kahyasının göz· etiminde köylülerinin yürüttü{Jü üretim araçlarının günlük yönetimi işi dışında bir konumu vardır. Üyesi olduOu aristokratlar toplulu{Ju ve kralı ile haklar ve güçler, güven, ba{Jiı l ık andı, SCJy gibi ekonomik olmayan , yargısal-siyasal terimiere göre tanımlanan hiyerarşik bir ilişki içindedir. Gerçi aristokratik ve aristokratik olmayan soy ara· sındaki niteliksel ayrımla asıl üreticilerden kendi köylülerinden ayrı· ·lır ama onlarla da benzer bir i lişki içindedir. Üretim ilişkilerinin bu
53
yanları yasal hiyerarşi , emir, onur, baOiı l ık ve soyun bilincinde olma ve deOerini bilme üzerine kurulu bir ideolojik oluşumun da varlıOına işaret eder.
(iii) Feodal üretimde artı ürüne lordvari tüketim yoluyla el konulur. Bunun ideolojik karşı lıOı modaya uygun bir tüketim ve davranış eOitimini içerir.
Feodal köylülerin dünyası ise tersine, her şeyden önce sahibi olmadıkları topraOa kolektif olarak baOiı olmaları olgusuyla tanımlanır. Köylüler topraOın sahipUOi ve onun üzerinde üretilen artı ürün· den ayrılmış du rumdadırlar ve bir lordun topra{Jını işleyenler olarak ona baOıml ıdırlar. Toplumsal varoluşun bu tarihsel biçimine uygun itaat ve niteliklilik türü kolektivist bir yönelimi; kendi do{JduOu topraOa ve köye ideolojik baOiıl ıOı; feodal üretici güçlerin gelişiminin aOır adımlarla olması nedeniyle geleneksel ve yavaş deOişen tarımsal beceri ler kazanılmasını içerir. Feodal köylülerin formasyonu devle· tin siyasal sorunlarını içermese bile, yasal hak ve yükümlülüklerin bilincinde olmayı ve deOerini bilmeyi içerir: Onlar insani yük hayvanları deOil , ama yasal olarak tanım lanmış bir haklar ve yükOmlülükler hiyerarşisinin en alt basamaOını işgal edenlerdir.
Şimdi burjuvazinin kapitalist dünyasına bakalım. (i) Kapitalist genellikle, kar amacıyla ku llanılabildiQi sürece ası l ka·
rakteri önem taşımayan üretim araçlarına sahiptir. Rekabete dayalı bir pazarda deOiştirilebilir nakit kaynaklanna sahipse miras yoluyla servet edinmişse veya giderek daha sık rastlanan bir şekilde, bir şir· ket yönetim kurulu üyesi olup da şirkete kAr saOiama yoluyla üre· tim araçlanna sahip olma olası lıOı doOar. Buna uygun düşen ideo· lojik formasyon , para kazanma, çalışkanlık, girişim , barışçı yollarla riske girme, yarışmacılık, bireysel başarı ve doOaya egemen olmayı vurgular.
(ii) Kapitalist genel likle işletmesini el işinin zihinsel işe baOımlılıOı temelinde yöneterak iş sürecine katılır. lşçileriyle bir emek pazarında yasal bakımdan özgür ve eşit satıcılar karşısındaki bir emek-gücü alıcısı olarak karşılaşmak zorundadır. Kendi sınıfının diOer üyeleriyle ilişkisi, bir rekabet ve pazar·deOişim ilişkisidir. Kapitalist üretimin
54
hedefleri çerçevesinde, ilişkiler hem kAr kuralınca yöneti lir, hem de dünyanın bir meta olarak kavranışına, "meta fetişizmi"ne yönelik bir ideolojik e{litimin varlı{lına işaret eder. Burada vurgun, yargı önünde eşitli{lin, eşit olmayan yarışmacı performansa eşit olmayan kazançların, pratik, zenginleştirici zihinsel eme{lin faziletlerinin ve nesneler ile insanların fiyatlarının bilincinde olma ve kabullenme üzerindedir.
(iii) Kapitalist üretimin kurumtaşmış amacı sermaye birikimidir: kArın yeni kArlar sa{llamak için yatırımı. Bu, akılcı muhasebe, düzenlilik, tasarruf ve sürekli çabaya yönelik bir ideolojik itaat ve nitelikli lik gerektirir. Ve birikimin anlamına ilişkin varoluşsal sorun çerçevesinde, birikimin sürdürülmesi ve mülkiyetin aktarı lmasını olanaklı kılacak bir çekirdek aile i le birlikte yürümek e{lilimindedir. Şirket kapitalizmi altında bu gerekierin bazılan şirketin kurumsallaşmasıyle karşılanır. Öyle ki tasarruf, aile, vb. bireysel kapitalistlerin ideolojik oluşumunda artık yaşamsal önemde de{lildir.28
Kuramsal olarak küçük-burjuva ideolojisi de aynı şekilde belirlenmelidir. Ço{Ju kez yapıldı{lı gibi , ne tam ame� burjuva ne de devrimci proleter sayı labilecek her ça{ldaş ideolojinin içine tıkıştınldı{lı bir kategori olarak ele alınmalıdır.29 Basit meta üreticileri ve tüccarların küçük-burjuva dünyası , burjuva dünyası gibi, bir pazarlar ve rekabet dünyasıdır. Ama bu rada ne ücretli çalışanlar, ne de artıkeme{le el konulması söz konusudur. Ekonomik açıdan da, sermaye birikimine de{lil, aile tüketimine yöneliktir. Bu farklılıklar, gelişigüzel burjuva para kazanma, girişim ve riske girmenin yerine, çok çalışma ve tasarufla üretim araçlarına sahip olmayı (ve bunu sürdürmeyi) öngören ideolojilerin geçece{lini; üstün zihinsel eme{lin yerini bir tek üretici veya tüccarın ekonomik pratikli{linin alaca{lını : aile güvenli{li ve ba{lımsızlı{lı kaygısının akılcı kAr hesaplarına ü�tün gelece{lini ima eder görünmektedir. Sözde profesyoneller genellikle gerçekte küçük-burjuvazinin bir parçasını oluştururlar. Gerçi bunların ço{Ju ücretle çalışan (Örne{lin, kamu sektöründe çalışan doktorlar) orta tabakadır; di{lerleri ise (şirket avukatları, muhasebeciler, "danışmanlar") üst burjuvazinin daha çok antelektüel çanak ya-
55
layıcıla�ıdı rlar. Karlılık kaygısıyla ilişkili olmayan, çıkar gözetmez bir iş ahlakı ve baQımsızlıQı vurgulayan bir "profesyonel" yönelim, as· lında küçük-burjuva ideolojisinin bir deQişkeni olabilir,
Işçi sınıfının dünyası , üretim araçlarından kazanılmış ya da mi· ras kalmış sermayeye sahip olmamakla bireysel ve topluca ayrılan bi r dünyadır. Işçi sınıfına özgü varoluş hem farklı laşmamış emek· gücüne sahip bir pazar öznesinin yasal özgürlük ve eşitliQini hem de kolektif olarak birbirine baQıml ı kol işçilerinin artıkdeQer birikimi için uaraşan yönetsel zihinsel emek karşısında bir grup olarak ya· şadıkları baOımlı lığı içerir. Bir işçinin ideolojik oluşumu her şeyden önce işe, kol emeğine karşı fiziksel cesaret, sertlik, dayanıklılık ve beceri içeren bir yönelimi gerektirir. Ücret sözleşmesi çalışma ile boş zaman arasında bir ayrım• ve çalışmanın amacının da tüketim ve ailenin yeniden üretimi olduğunu ima eder. Kapitalist iş süreci, ayrıca, karşılıklı bağımlı lığın toplu halde bilincinde olmayı gerektirir. Son olarak, kapitalizmde işçiler, bir devletin "yurttaşları" olan, ya· sal bakımdan özgür ve eşit pazar aktörleri olarak siyasal ideolojik oluşuma içsel olarak açık olmalarıyla da feodal köylülerden aynlırlar.
Eleştirel okurlar kuşkusuz bu sınıf ideolojileri tanımında göze çarpan bir çok sorun bu lacaklardır. Nlteleme, belirginleştirme ve ek· lere gerek olduğu açıktır. Gerçi yukarda burjuva ideolojisiyle ilgili olarak bu yönde bazı ipuçlan verilmişti. Ama aynı tür bir işlemi izle· yerek bir üretim tarzındaki ve o üretim tarzının sınıflarının varolu· şu ndaki farklı evrelerle ilgili başka ek açıklamalar gerekli olabilir. Sınıf ideolojileri ayrıca söz konusu kesimlere göre daha da belirginleşti· ri lebilir. Daha genel olarak, yukanda verilen listenin sınıf ideolojile· rinin merkezi ögelerini tümüyle kapsadığını iddia etmiyorum. Aksi· ne, eksik bırakılan çok önemli bir öge aşağıda tartışılacaktır ve pekala başka ögeler de olabil ir. Bununla birlikte, gözden geçirmek ko· şuluyla, listenin i lgili sınıfların ideolojik oluşumu için gerekli ögeleri içerdiğini ileri sürüyorı.ım.
Orta tabakalar belirli b i r üretim J:;ıiçiminin taşıyıcı ları değil kapitalizmin gelişmesinin bir ürünüdürler. Bu nedenle, katı Marksist anlamda bir sınıf oluşturamazlar. Onların konumu belki de en iyi bi·
56
çimde, Erik O lin Wright'ın "çelişkili sınıf konumu" kavramıyla anlaşılabilir.30 O zaman da, ideolojik olarak, burjuvazi, sınıfı ve küçükburjuvazi arasında çelişkili bir sınıfsal konumda olduklan görülecektir.
Farkediimiş olacaktır ki hem feodal köylünün, hem de kapitalizmdeki işçinin sömOrülüyor, yani yarattıkları artıdeQere başkalarınca el konuyor olmasına karşın bunlarıı:ı kendi sınıf ideolojilerinin tanımı içerisinde hiç de sömürünün kabulü yer almamaktadır. Her ne kadar öncüllerden mantıksal olarak çıkmıyor görünse de, bu Marksisliere oldukça mantıklı görünebilir. Öte yandan sömürülen sınıfiann ideolojilerinin tanımında hiç bir devrimci ögeye yer verilmemiştir. Bu da, argümanın kendisiyle mantıksal tutarlılık göstermekle birlikte bir çok Marksiste tuhaf ve mantıksız görünecektir.
Bu itirazları şöyle yanıtlayabilirim: Hem sömürünün kabulünü, hem de sömürüye karşı direnişi sim�trik ve kasıtlı olarak ihmal etmemiz mantıksal olarak, şimdiye kadar yaptı{Jımı2 belirlemelerin tartışma konusu sınıfların sadece benlik-ideolojilerine ilişkin olmalarından ileri gelmek�edir. Ama bütün konumsal ideolojilerin, hem bir benlikideolojisi, hem de ilgili bir başkalık-ideolojisi içermeleri nedeniyle ikili bir karaktere sahip olduklarını da söylemiştik. Benlik-ideolojileri bir özneyi (bu durumda bir sınıfı) bir başkası veya başkalarıyla ilişkilendirir. işte sınıf mücadelesi ve sınıf işbirliğinin öznelerin i oluşturan da bu sınıfsal başkalık-ideolojileridir.
2 . S1n1fsal Bat;kahk-ideolo)llerl
Bu sınıfsal başkalık-ideolojileri basitçe mücadelenin aldatmacaları veya mitleri olarak icat edilmemişlerdir, tıpkı benlik-ideolojileri gibi onlar da üretim ilişkilerinden kaynaklanırlar. Sınıf mücadelesi öznelerinin ideolojik oluşumu açt$1ndan başkalık-ideolojisinin en önemli yanı, sömürücO sınıflar söz konusu oldu{Junda di{Jer sınıflar üzerindeki eQEJmenliklerinin gerekçesi olması: sömürülen sınıflar söz· konusu oldu{Junda ise sômCırücülere karşı direnmelerinin temeli olmasıdır.
57
Feodal üretim ilişki leri aşa�ıdakiler üzerinde odaklaşan bir aris· tokrat başkalık-ideolojsi içerir görünmektedir: aşa�ı ve üstün doğum: soy ve sop; yönetmek için do�anlar (aristokrasi) ile onlar için çalışmak üzere do�anlar (köylüler) arasındaki ayrım; feodal toplu· mu n dinamikleri açısından sırasıyla üretim, çalışma ve ticaret ile si· lahlı koruma, askerlik ve devlet yönefimini kapsayan aşağı ve üstün hizmetler. Bir feodal üretim biçiminin sürüyor olması da, ideolojik olarak bu aristokrat başkalık-ideolojisinin köylülerce her nasıl· sa kabul edildi�i veya en azından fiilen sorgu lanmadı�ı anlamına gelir. Bununla birlikte bir lord ve köylüleri arasındaki sömürü ilişki· sini içeren feodal toplum hiyerarşisi hizmet ve yükümlülük de�iş· tokuşuna göre tanımlanmıştı. Feodal köylü direnişine temel olacak noktanın burada yattı�ını söylemek isterim. Feodal köylüler zahmetle çalışan gayri-kişiler de�ildi ; bazı haklar ve (daha çok) yükümlülük· lerle bir hiyerarşik konumu işgal ediyorlardı. Ama haklar ve yüküm· lülükler çeşitli biçimlerde yorumlanabilir ve potansiyel olarak h akla· rın çi�nendi�i. yükümlülüklerin artırıldı�ı bir durumu da içerebilir. Bundan dolayı, köylü başkalık-ideolojisi "adil" haklar ve yüküm· lülükler kavramlarını içeriyordu ve feodal sınıf mücadelesi bu hak· lar ve yükümlü lükler çevresinde gelişiyordu.31
Üretim araçlarını denetlemenin kapitalist kanalları ve üretimin ka· pitalist yönelimine dayanan burjuva başkalık-ideolojisi, pazara dö· nük olmayan girişimin ekonomik rasyonalitesinin do�ası gere{Ji daha az oldu�unu; düşük bireysel performansın iktidar ve servete u la· şamarnaya yol açtı�ını ileri sürer. Yasal açıdan herkes için fırsatlar eşit oldu�undan, işçiler işçi oldukları, yeterince ço� çalışıp para bi· riktirmemiş oldukları ve yeterince zeki olmadıkları için yalnızca kendilerini suçlamalıdırlar. Kapitalizme saldırmak ekonomik olarak akıl dışıdır ve herkesin maddi refahına olumsuz bir etki yapar. Kapitaliz· min varlı�ını başarıyla sürdürmesi bu başkalık-ideolojisinin işçilerce. aktif veya pasif, bilinçli veya bilinçsiz kabul edildi�ini gösteri r. (Feodal aristokrasi karşısında burjuva başkalık-ideolojisi akılcı üret· ken -zihinsel- eme�in aristokratın ekonomik aylaklı�ı ve akıldışı sans-souciance'ına (tasasızlı�ına) üstünlü�ü konusunda odaklaşır.)
58
Proleter başkalık-ideolojisi , işgücünün pazarda alım ve satımın· dan yola çıkar. Bu ba�lamda işgücü sahiplerinin, bütün yönleriyle kendi başkalık·ideolojilerine temel sa�layan kendilerine özgü bir ko· numları vardır. Bir yandan işgücü alıcılarıyla pazar ilişkilerinde öz· gür ve eşit bireysel aktörlerdir. Öte yandan, satmak için sadece çok özel bir metaya, insan yetene�inin ayrılamaz bir parçası olan kendi iş güçlerine sahip olmakla (mantıksal olarak) pazarda ayrı bir sınıf oluştururlar. Bu durumun d�asında eme�in tümüyle bir mataya çevrilmasine karşı , çalışan kişinin pazarın ve sermaye birikiminin me· ta rasyonalitesine karşı l ık iş edinme, yeterli geçim ve belli bir güvenlik hakkını ileri sürmesiyle ortaya çıkan bir direniş de saklıdır. Bu, girişimci/yöneticinin kar getirici eylemlerinden farkh olarak, emek sürecine d�rudan katı lınmasıyla daha da güçlenir.
Işçilerin pazarlık durumu öyle düzenlenmiştir ki, onlann gücü (esas olarak) ne bireysel özgüllü�ü çok az olan sattıklan metaya, ne de metalarının alıcısına "kapıyı göstermek"teki bireysel yeteneklerine ba�lıdı r. Aksine , işçilerin gücü kapitalistler karşısındaki büyük sayı· sal üstünlüklerinden gelir. Kuşkusuz etkili bi r biçimde birleşebilir· lerse. O halde proletaryanın ideolojisinin bir başka temel özelli�i . yarışmacı bireycili�in karşıtı olarak dayanışmadır. Sendikalar işçi sınıfı kurumlarının en karakteristik ve evrensel olanıdır.
Dahası, emek pazarındaki ikili durum (birey ve sınıf olma-Ç) yasal bakımdan özgür ve eşit pazar öznelerinden ayn olarak bütün ka· tegori ler veya "sınıflar" arasındaki bir ekonomik farklılaşma ve çatışmanın farkına varmak anlamında sınıf bilinci do�urmaya e�ilim· lidir. işçiler özgür ve eşit bir pazar aktörleri sınıfı olarak aynı zamanda bir devletin özgür ve eşit üyeleri veya "yurttaşları" oldukları için , bu farkına varma sınıfsal temelde bir siyasal eylemi e�ilimi de gerektirir. Işçi sınıfı partileri de gelişmiş kapitalist toplumlarda nere· deyse evrensel bir olgudur.
Yönetilen ve sömü rü len sınıfiara özgü direnişin başkalık· ideolojileri, verili bir üretim tarzının sömürülen öznelerini ortaya çı· karan itaat-niteliklilik türünde kayıtlıdırlar. Nitekim feodal köylül�rin birçok yükümlülü�e tabi kı l ınması , eşzamanlı olarak, onları sadece
59
bu yükümlülükleri taşımalan için de{Jil , ama bazı hakların farkına varmaları ve onları ileri sürme yetene{Ji kazanmaları için de gerekli olan nitelikleri kazandırır. Kapitalizm işçilerin meta i lişkilerine ve sermaye birikimi mantıOına itaat etmelerine yol açar; ama sadece artı-de{Jer üretmeleri için deQiJ, fakat aynı zamanda özgür kişiler olarak davranmaları ve pazarlık yapmaları için gerekli olan nitelikleri de kazandırır.
Benlik-ideolojileri gibi başkalık-ideolOjileri de, aslında toplumsal ideolojik sesieniş süreçleri içinde ve çeşitli onay!ama ve yasaklama biçimlerince yönetilen bir ö{Jrenme süreci yoluyla üretim biçiminin kendisiyle birlikte gelişir. Bu ideolojik gelişme, hem çocuklu kta oldu{Ju gibi yetişkinlikte de bir dizi bireysel süreci, hem de toplu (ko· lektif) oluşum ve toplu örgütlenme süreçlerini kapsar. Toplu süreçler, soylu tann aristokratik davranış kurallarını belirleyen saraylarından ve köylülerin köylerinden başlayıp, kasaba meclisleri ve meslek birliklerinden geçerek, fabrikalara, yardımlaşma derneklerine ve sendikalara kadar uzanır.
Yeni sınıf ideolojilerinin ortaya çıkması, kuşkusuz, her zaman, önceden var olan ve farklı toplumlarda özgOn tarihsel biçimler alan ide· olojiler ve ekonomik, siyasal koşullar çerçevesinde gerçekleşir. Örne{Jin, p�oletaryanın ba$kalık-ideolofisi, kapitalist meta ilişkilerinin ilerlemesine karşı direnişinde önceki köylü ve zanaatkarların ideolojisine başvurabilmiştir. Ama yenilgi, oluşum halindeki işçi sınıfını proleterleşmesine karşı köylü ve zanaatkar çözümleri terk etmeye zorladı. !şçi sınıfı aynı zamanda burjuva ideoloJileriyle de karşılaşmak ve yenmek zorundaydı. Bu ideolojiler birleşik "sınai" ya da ' 'üretken sınıf"; bireysel kendi kendini e{Jitme ve geliştirme; ve "aklın" yaygınlaşması üzerinde y<>Ounl�ıştı. Tümü de yaygın kavramlar ormalanna karşılık işçilerin kapitalizmdeki durumlarına uygun olmadıklannı adım adım kanıtlamışlardır.
Yönetilen sınıfların başkalık-ideolojisi�in bu merkezi yanlannın, bir yandan sınıf mücadelesinin öznelerini oluştururken, öte yandan verili sömürü ve egemenlik tarzının aşılmasına açıkça işaret etmedikleri kuşkusuz gözlenmiş -tabii bazılarınca kaygıyla- olacaktır. Işçi sı-
60
nıfının başkalık-ideolojisi içerisine "sosyalizmi" ya da Marksizmi veya Marksizm-Leninizmi, kasıtlı olarak katmadım. Bir skandal sayılabi· lecek bu atlamanın nedeni şu�ur: Marksist teoride sınıflar ve sınıf mücadelesi sömürücü üretim biçimlerinin işleyişinin kurucu ögeleridirler. Bu nedenle sınıf m ücadelesi kendi başına, üzerinde temellendiOi ve içerisinde iş gördüOü sömürü ve egemenlik biçimini aşamaz. Toplumsal devrime götüren şey belli bir üretim biçiminin çelişkili ve parçalayıcı dinamiOidir. Böyle bir devrim, aynı dinamiOin neden olduOu deOişik parametreler altındaki sınıf mücadelesinin ürünüdür. Sınıf mücadelesi verili bir üretim biçimini dönüştürmenin iti· ci gücü olduOu kadar, aynı zamanda onun süregiden yeniden üreti· minin de bir parçasıdır. Çelişkili ve parçalayıcı dinamiOin var olan sömürü ilişkisinden kaynaklanması gerekmez. Gerçi burjuva devriminin köylü mücadeleleriyle de i lişkili olduOu d<>Orudur ama kapita· lizm efendi-köylü ilişkisinden deOil, feodalizmin çatlakları içinde doOup gelişmiştir. Kapitalizmden sosyalizme geçiş Marx' a göre kuş· kusuz doOrudan sermaye-emek ilişkisi içinde gerçekleşiyordu , ama bunun tek nedeni , kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, sermaye-emek çelişkisinin alanının deOişmesiydi. 32
Kanımca sosyalist ideolojinin, sosyalist bi r toplumu hem iyi, hem de gerçekleşmesi olanaklı gören bir ideolojinin işçi sınıfının varlıOında zımni olarak bulunduOu, bu nedenle işçi sınıfı ideolojisinin bir par· çasıru oluşturduOu mantıksal olarak iddia edilemez. Kautsky ve Lenin'in işçi sınıfı ile sosyalist ideoloji arasındaki aynlıOa ilişkin görüş· lertbu anlamda do{Jrudur. Sosyalist (ve komünist) ideolojinin temel toplumsal gücünün işçi sı"ıfı olmuş olduOu ve olmakta olduOu kuş· kusuz bir gerÇPktir. Ama bunun böyle olduOunu, sosyalizmi işçi sı· . nıfı ideolojisine jahil etmeksizin ya da o muOiak faydacı "çıkar" kav· ramına başvurmaksızın açıklamak olanaklıdır. Işçi sınıfı i le sosyalist ideoloji arasında, sosyalizm ile başka hiçbir sınıfın ideolojisi arasında var olmayan, güçlü bir seçlci ilgi, karşı lıklı birleşme ve ek· lemlenme potansiyeli vardır. Sosyalizm gerçekte, işçi sınıfı ideoloji· sinin, üretken emeOe toplu yönelimi, çalışan kişiyi meta ilişkileri karşısında olumlam ası, sınıf bilinci ve dayanışması gibi bütün merkezi
61
ögelerinin siyasal bir strateji içerisinde belirlenmesi ve geleceOin top· lumuna yansıtılmasıdır. Benzer bir özel yakınlık işçi sınıfı ideoloji· siyle Marksist teori arasında ve proleter sınıf bilinci lle kapitalist top· lurnda sınıf i lişkileri ve mücadelelerinin bireysel yarışmacı ilişki ve mücadeleler karşısında ezici bir öneme sahip bulundu{luna ilişkin Marksist önermeler arasında da vardır. Marksist sosyalizm ayrıca, işçi sınıfının kapitalizmin çelişkili gelişimi içindeki konumu üzerinde odaklanarak, işçi sınıfının belirli yetenek ve potansiyellerine ilişkin bir ku ram da içerir; ve işte bu açıdan Marksizm işçi sınıfı mücadele· sine stratejik bir yön katar.
Şimdi, işçi sınıfı ideolojisini yukandaki gibi tanımlamış ve belirle· memişken bunu söylemek, sosyalist ideoloji ve Marksist teorinin iş· çi sınıfıriın varlı{lıyla bir ilgisi oldu {lu anlamına gelir. Bu yalnızca, ide· olojiler alemindeki bir rastlaşma sorunu de{lildir. Dahası Marksist sosyalizm yalnızca entelektüellerin yarattıkları bir şey d90ildi. O Marx ve Engels'in işçi sınıfından ve mücadelelerinden ö{lrendikleriyle ge· lişti. 33
3 . S1n1fsal ve Sinifsal-Olmayan ideoloJiler
Analizimize yöneltilebilecek olası bazı eleştirileri düşünerek, sınıf ideolojilerinin varoluşsal· ve tarihsel.·kapsayıcı ideolojilerle eklam· lenmesini de tartışmalıyız. Bu , kuşkusuz Marksist bir ideoloji teori· sinin temel bir sorunudur. Çünkü tarihsel maddecilik bu ideolojiler ve öznellik biçimlerinin farklı sınıfiaris farklı yollardan eklemlendi{li· ni ileri sürer. Yer kaygısıyla kısa birkaç düşünce belirtmakle yetine· ce{! im.
Birincisi, feodal ve burjuva ideolojilerinin özgül yönlerinin ço{lu· nun sınıfın sadece erkek üyeleriyle ilgili oldu{lu, dolayısıyla son de· rece cinsiyete-özel nitelikler taşıdı{lı belirtilmeye de{ler. (Bir seçim· le yüzyüze geldi{linde feodal ve burjuva erkeklerin ideolojik oluŞumlarını göz önüne aldım. Çünkü artık ürüne el konulması ve sahiple· nilmesi işine do{lrudan karışmış olan genellikle sadece onlardı.) Bu ,
62
işçi sınıfı ideolojisi için pek geçerli deQildir; gerçekte, cinsiyete özel durumlar bu rada bir ölçüde yalnızca fiziksel dayanıklılıkla ilgilidir. Burada emek hareketi i le kadın hareketi arasındaki , ·her ne kadar zor da olsa, tarihsel baQiarın temel nedenlerinden biri görülebi lir. (Sınıf ideolojisi, bir sınıfın üyelerinin ideolojik bileşiminin tümü olmadıQından, bu da kaba erkek cinsiyetçiliQinin işçi sınıfı arasında var olmuş olmadıQı ve şimdi de var olmadıQı anlamına gelmez.) Feodal ve kapitalist ideolojilerin daha fazla cinsiyetçi özellikler taşıması belki de büyük ölçüde, mülkiyetin aktarılmasını düzeniernekte ailenin rolü, feodalizmin askeri yönelimi ve karakteristik savaş biçimlerinde fiziksel güce veri len büyük önemle yakından i lgilidir. Sermayenin aileden ayrı ldıQı şirket kapitalizminin gelişmesiyle burjuva benlikideolojisinde de daha az bir cinsiyetçilik beklenmelidir. Kuşkusuz sınıf ideolojilerinin cinsiyetçiliQinin derecesinde ailenin rolünün an:ıhtar olduQu görünmektedir. Köylü emeQi ve öznelliQi aile üretim birimi içerisinde cinsiyetiere özgü idi. Aile bir tek soyun ve mülkiyelin düzenlenmesinde rol üsttenerek üretimden ayrıldıQı zaman cinsiyet farklılıklan iyice belirginleşmişti. Ailenin, kölelerin ve işçilerin sömürütmesiyle çok az ilgisi vardı ; plantasyon köleliQi ve erken sanayi kapitalizminde doQrudan üreticiler için cinsiyete özel görece az özellik söz konusuydu. Işçi sınıfı ailesinin daha sonra yeniden öne çık- · ması belki de bu rjuva benlik-ideolojisi i le işçi sınıfının metalaşmaya karşı direnişinin birleşik etkisi olarak görülmelidir.
Ikinci olarak, din hakkında bir şeyler söylenmelidir; çünkü feodal Avrupa'da Kilise'nin merkezi bir ideolojik aygıt olduQu tarihsel bir gerçektir. Üretici güçlerin ve doQaya ilişkin bilgilerin düzeyi sınırlıyken, yaşam ve ölümün anlamına ilişkin doQaüstCıcü varoluşsal ideolojiterin insan yaşamında önemli bir rol, üstelik savaş, salgın hastalık, doQal afetler ve feodal toplumda erkek ve kadın ların çoQunu etkileyen olaQan kıtlıkların neden olduQu kitlesel acılarla önemi iyice artan bir rol oynamış olduQunu kestirebiliriz. Do{Juştan gelen toplumsal ayrımları vurgulayan bir sınıf ideolojisiyle ölümden sonra bir yaşam sunan bir din arasında belki seçici bir ilgi bile bulabiliriz. Gerçekte, sömürülen yı{Jınları denetim altında tutmanın bir aracı olarak
63
din gereksinmesi bir sürü feodal ideolog tarafından açıkça ifade ed il· miştir. Bunu bir yana bırakacak olursak hiçbir feodalizm ve feodal sınıflar kuramının, ne egemen dinsel �retinin özünü, ne de Kilise'· nin konumu açıklayabileceOJni de belirtmemiz gerekir. Katolik Kili· sesi'nin Avrupa bu�uva devrimlerinin hasmı ve hedefi olarak önemli rol oynamış olması gerçeOi onu feodal bir kurum yapmaz - bildiOi· miz gibi, Katolik Kilisesi feodalizmden önce de, sonra da vardır. ÇıkarabileceOimiz bütün sonuç şudur: Katolik Kilisesi , feodal iktidar örgütüyle, çok önemli biçimlerde, kurumsal olarak birleşmiş ve ideolojik olarak eklemlenmiştir.
Sınıflar her zaman devletler içinde varolurlar; politik analizin amaçları bakımından en önemli tarihsel-kapsayıcı ideoloji devletin bütün üyelerine hitap eden ideolojidir. Feodal sistemde dar anlamıyla monarşizm, monarşinin bütün uyruklanna seslenen tam anlamıyla böyle kapsayıcı bir ideolojiydi. Burjuva devrimiyle birlikte milliyetçilik benzer bir rol oynamaya başladı . Sosyalist devletler de bu ideolojiye sıkça başvurdular. Şimdi, mill iyetçi liOin burjuva devrimi ve burjuva yönetimiyle tarihsel i lişkisi bazı bakımlardan oldukça şaşırtıcıdır. Çünkü burjuva sınıf ideolojisi ile milliyetçilik arasında hiç de sosyalizm ile işçi sınıfı ideolojisi arasındaki gibi bir ilgi yoktur. Pazar rasyonalitesi ve yanşmacı bireyellik burjuvazinin çeşitli kesimlerinin, özellikle en üst kesiminin karakteristiOi olan kozmopolitizmle çok daha fazla yöne sahiptir. Mil liyetçiliOin burjuva devrimi ile i lişkisi h.anedan ve/veya sömürgeci iktidan n karşısına belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, yasal olarak özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devleti koyan bir mücadele ideolojisi saOiamasıyla başladı. Klasik örneklerde, burjuvazi ancak bundan sonra geniş ve karmaşık bir devrimci sürecin önderi ve fatihi olarak ortaya çıkabildi. Ama milliyetçiliOin kurulu burjuva düzenindeki rolünü biraz daha araştı rmak istersek, kapsayıcı tarihsel ideolojilerin karakterini çok daha derinlemesine incelememiz gerekir.
Kapsayıcı tarihsel ideolojiler yönetici sınıfın meşruiyet formülleri olarak icat edilmemişlerdir. Tıpkı devletin kendisi gibi bunlar da devletin ve devlet. içerisindeki mücadelelerin tarihsel sonucu nu ifade
64
ederler. De{lişik somut biçimleri içinde bunlar sınıfiara ayrı lmış bir nüfusun yaşantı ve anılarının ifadeleri veya hazineleridirler. Bu nedenle, hem halk sınıflarının önemli bir parçasını oluşturdu{lu bir ta· rihsel mücadele gelene{lini, hem de bu mücadeleterin tanımı gere{li çoQunlukla yönetici sınıfın bir zaferi olan sonucunu ifade eden ikili bir karaktere sahiptirler. Hem halk egemenli(Ji ve ba(Jımsızhk u(Jruna verilen mücadelelerin, hem de toprak, toplumsal konum ve kül· türel haklar u{lruna başka halkiara karşı verilen mücadeleleri içerir· ler. Burjuvazinin iktidara yükselişinde yaşamsal bir rol oynadı{lından, sınıfa indirgenemeyen kapsayıcı bir ideoloji olarak mil liyetçilik pek do{laldır ki bu �uvazinin yönetimi ile eklemlenecekti.
Ama, alt sınıfların kapsayıcı ideoloji ile birleşmeye çalışması da, kapsayıcıh{lın kendisi, yönetici sınıf ayeterinin ve kesimlerinin etki· tenebitir olması demek oldu{lundan, doQaldır. Bu iki yolla yapılabi· tir. Alt sınıflar, feodal köylülerin menarka başvurmaları veya Ikinci Enternasyonal'in ço{lu işçi sınıfı partilerinin 1 9 1 4'de "ulusal dava" etrafında toplanmalannın tanıkhk etti{li gibi, tarihsel mücadeleterin sonucunu ifade eden kapsayıcı tarihsel ideolojinin egemen e{lilimiyle birleşebilirler. Ya da bir devletin gelene{linin bir parçasını da oluşturan ve onun tarihsel ideolojisinde kayıtlı halk mücadelelerine yakınlık kurabilirler. Anti-faşist Direniş ve anti-emperyalist kurtuluş ha· raketleri bu sonuncu tür eklemlenmeye örnek oluşturur. Bir başka deyişle, alt bir sı.nıfın ideolojisinden yola çıkan biri, ya mil liyetçili(Je sarıl ıp, boyun e{lerek galipterin davasını savunabilir, ya da "ulusal· halkçı" gelenekle birleşerek mücadele gelene{linin yanında yer ala· bilir.
Kapsayıcı tarihsel ideolojileri bir yana bırakmadan önce, herhangi bir devletin tarihinin ve mevcut gerçekli{linin normalde, birçok farklı tabakanın yanı sıra, ikiden fazla sınıfı içerdi{li belirtilmelidir. Bu ne· denle u lusal-halkçı gelenekle açıkça ba{l kuran bir sınıf hareketi, di· (Jer halk sınıflannın mücadeleleriyle de ilişki kurmalıdır. Kapitalizmdeki işçi hareketi için de bu , genellikle köyiO ve küçük-burjuva mü· cadeleleri anlamına gelir.
Sınıf ideolojileri her zaman di{ler konumsal ideolojilerle yarışmak
65
ve ilişkili olmak zorundadır. Her ne kadar feodal aristokrasi , soylu ile soylu-olmayan arasındaki sınır çizgisinin çok açık bi r biçimde bilincinde idiyse de, sınıf bilinci bir tek işçi sınıfı ideolojisinin içsel bir özelli{li olarak görünmektedir. Ama bu, proletaryada di{ler sınıflardan zorunlu olarak daha fazla bi r sınıfsal ba{llı l ık bu lundu{lunu gôstermez. Aynı zamanda, sürekli olarak yönetici sınıfın önde gelen kesim lerini gözeten bir sınıfsal ba{llılık lojisti{li ve geti, haberleşme kolaylıkları da göz önünde bu lundurulmalıdır. Verili bir sınıf ideolojisinin birleşik sınıf öznelerini kurma çabasında kendileriyle rekabet etmek zorunda oldu{lu temel konumsal ideoloj i ler, söz konusu sınıfa ba{llı olarak önemli ölçüde farklılaşacaktı r. Feodal aristokrasi, burjuvazi ve küçük-burjuvaziyi ilgilendirdi{ll kadarıyla en önemli farklılık unsuru sınıf ideolojisinin kendinde mevcuttur. Aristokrasi söz konusu oldu{lunda bu , soyun önemlili{lidir; burjuvazi ve küçük-bu�uvazi söz ko!'lusu oldu{lunda ise mülkiyetin aktarı lmasında bireyin (yanşmacı bireycili{lin öznesi) ve çekirdek ailenin oynadığı roldür. Işçi sınıfı ideolojisi ise kendini kanıtlamak için hepsinden çok mesleki ideolojilerle -belirli mesleklerin ve zanaatların belirli iş yaklaşımı ve dayanışması- yüz yüze gelmek ve onları kendi içinde eritmek zorundadır. Işçi sınıfının gerçek tarihinde Marksistlerin gerçekten sistemli bir biçimde incelemedikleri kitlesel göç olgusu ve bunun yol açtı{lı çok etnik kökenli işçi sınıflan olgusu da vardır. işgücünün farklı etnik kökenlilerce oluşturuldu!)u durumlar söz konusu oldu{lunda ise etnik özel lik, kuşkusuz işçi sınıfı ideolojisiyle yarışan konumsal bi r ideoloji haline gelmektedir.
Yukarıda ideolojik evrenin sınıf ideolojilerine indirgenemeyece{li, ama sınıflı bir toplumun ideolojik birlikteli{linin sınıflar temelinde dü· zenlendiği ve ideolojik. de{lişmenin sınif mücadelesince yukarıdan belirlendiği öne sürülmüştü. ideoloJilerin sınıfsal düzenine ilişkin tez herhangi bir "temsil ' ' kavramına bağlı de{lildir. Sınıf siyaseti gibi sınıf ideolojileri de kendilerinden başka bir şeyi -"sınıf çıkartan" gibi"temsil" etmezler. Gerçekte "temsil' ' kavramı , Marksizmin terk edilmesi zorunlu faydacı mirasının bir parçasıdır. Sınıf düzeni iki farklı olguya gönderme yapar. Birincisi, ampirik olarak gözlemlanebilir bir
66
olgudur: Belli tür ideolojik temalar farklı sınıfların var oluş biçimleriyle farklı biçimde baOiantıhdır ve bu nedenle sınıf çizgilerine göre az çok yeniden tanım lanırlar. tkincisi, insanların özgül sınıfsal konumlann özneleri-görevlileri olarak davranabilmeleri için, analitik olarak üretim ilişkileri temelinde tanımlanan sınıf ideoloji lerince sınıfsal özneler olarak oluşturutmaları gereOi vardır. Bu durumda bu sınıf ideolojileri sınıfsal-olmayan ideolojilerle çeşitli eklemlenme türleri içinde var olurlar.
4 . S1n1f ideoloJilerinin incelikleri ve Değişiklikleri
Yukarıda tanımlandıOı anlamıyla sınıf ideolojileri, öOretifer ya da ineelikle işlenmiş söylem biçim leri deOildir. Bunlar somut biçim ve işlenmişlik bakımından çok büyük deQişiklik gösteren oldukça sınıfa özgü çekirdek söylem temalarıdırlar. Bu çekirdek temalar, sınıfların toplumsal gücü ve söylemsel-olm ayan pratiklerinin tamamlayıcı parçasıdır. Ve söylemsel pratik içindeki aydınlar, uzmanlar, itaatnitelikliliklerinin "göreli özerkliQi" ne denli geniş olursa olsun , kuramsal olarak toplumsal sınıfiara baOiıdı rlar.
Uzman grupların ve aydınlar tabakasının oluşumu, üretim i lişkilerinin öngördü0ü işbölümünden daha geniş bir toplumsal işbötümünün bir özelliQidir. Onların antelektüel oluşumu , basitçe sınıf ideolojileri alanına indirgenemeyecek tüm bir ideolojiler evreniyle ilgilidir. Özellikle önemli olan , onların kapsayıcı varoluşsal ideolojilerle -din ve laik felsefe- ve devlete baOiı kapsayıcı tarihsel ideolojilerle ilişkileridir. Ama böyle aydın ların oluşumu, artık ürünün ne kadarına ve nasıl el konulduOuyla yukarıdan belirlenir. Bu da kurumlara maddi temel saOiayan, aydınların baOianmaları gereken toptumsal güçleri beJirieyan ve devlet aydınlan söz konusu olduOunda onların görevJerini özgül sınıfsat devletlerin özgül sınıfsal görevlerinin parçası olarak büyük ölçüde düzenleyen bir süreçtir. Bu varoluşsal- ve tarihsel-kapsayıcı aydın lara Gramsci "geleneksel" aydınlar der.34
67
Gramsci bu aydınları özgül sınıfsal pratiklere organik olarak baOIanmış aydınlardan sınıf ideolojilerinin uzmanlan ve işleyicilerinden ayınr. Uberal ekonomi ve siyaset yazarları, iş avukatları, teknisyenler, reklamcılar, burjuva politikacılar ve gazeteciler, burjuvazinin "organik" aydlnlarına örnektirler. lşçi sınıfı da kendi aydınlarını (hatipler, örgütçüler, broşür ve marş yazarlan, gazeteciler, sendika ve parti okulu ö{Jretmenleri, vb.) üretmiştir. Burada yaptı{Jımız ayrım Gramsci'ninkin-e uyar ama farklı bir tamele dayanır: Bir yanda, farklı sınıflarla çeşitli biçimlerde ekiemienan varoluşsal- ve tarihselkapsayıcı ideolojilerin uzman laşmış üreticileri, işleyicileri ve yayıcıları; öte yanda kendilerini belli sınıf ideolojilerine adamış olanlar.
Sınıfiann gelişimi ve mücadelesi hem organik sınıf aydınlarının üretimini gerektirir, hem de geleneksel aydın tabakanın yeniden yapılanması ve yeniden saflaşmasına hizmet eder. Bazı koşullarda bu aydın tabakanın bazı üyeleri veya kesimleri eski sınıf ba{Jiarını terk edebilir ve yeni bjr sınıfla ba{Jiar kurabilir. Marx ve Engels'in işçi hareketine katılmalan bu sürecin ünlü bir örne{Jidir. Başka bir yerde35 göstermiş oldu{Jum gibi bu, Kautsky'ci yaklaşımın öngörme e{Jiliminde oldu{lu gibi kültürlü aydınlann kitlelere ışık tuttuklan tek yanlı bir jest de{Jil, ama iki yan lı karmaşık bir ö{ırenme ve önceden bildiklerini unutma sürecidir. Sınıf ideolojileri sayısız biçimlerde gelişir, işle· nir, yarışır, çarpışır ve di{Jer sınıflann-Id dahil başka söylemlerce etkilenirler. Bu, onlann belirli çekirdek temaları çevresinde, sınıf pratikleriyle sürekli etkileşim içindeki aydınların çalışması aracılıOıyla ve tarihsel üretim tarzları içerisinde gerçekleşir.
Elbette ki geniş Gramsci' ci anlamında aydınlann rolü, ideolojinin işlenip geliştirilmesiyle sınırlı d&Oildir. Ideolojileri birbiriyle kıyasla· mak, farklılıkları keskinleştirip aydınlatmak ve böylece bazı ideolojilere ba{Jiılı{Jı geliştirmek ve pekiştirmekteki rolleri de eşit önemde· dir. Aşa{Jıda Ideolojik seferberli{Je ilişkin sorulara yeniden dôneceOiz.
68
IV. iDEOLO.JiLERiN TOPLUMSAL DÜZENi
1 • ideolojinin Toplumsal Süreci
Yukarıda ideolojinin diyalektik işleyişi, maddi belirlenimi ve sınıf· sal yapısına ilişkin bazı genel önermeler ortaya koyduk. Şimdi ideolojilerin işlevine, özellikle de çaQdaş kapitalist toplumlardaki işlevine daha somut bir göz atalım. Özellikle çaQdaş ileri kapitalist toplumlarda bir toplumsal düzen ve ideoloji anlayışına ulaşmak için, ideotoiiierin gerçekte, düşünce tarihindeki geleneksel yaklaşrmla karşılaştırıldıQında, bir düzensizlik hali içinde var oldu klannı kavramalıyız. ideolojiler ne sahip olduQumuz ve eylemlerimizde kullandıQı· mız düşünceler, ne de büyük beyinterin başkalarının bir müzedeki sergilerin önünden geçen ziyaretçiler gibi inceledikleri, anımsadık· lan, kabul veya red ettikleri düşünC$lerini sunan ineelikle işlenmiş yapıtları olarak işlev görür. Verili bir toplumda ideolojiterin nasıl işgördüQünü anlamak için her şeyden önce, on lan mal-mülk veya metinler olarak deQil , ama süregiden toplumsaf süreçler olarak görmemiz gerekir. Ideolojiler bize işte böyle süreçler olarak seslenir ya da hitap ederler. En ender seslenme biçimi de, geleneksel düşünce tarihyazımında içsel olarak var olan bir biçimdir, yani tek başına bir okuyucuya doQrudan seslenen işlenmiş yazı lı bir metindir.
Öyleyse, süregiden toplumsal süreçler olarak ideolojiler, mal-mülk deQildir. Ayrıca ideolojik seslenmeler her şeyden önce kim olduQumuzu durmaksızın kurdukları ve yeniden kurduklan için "ru h halleri" de oluşturmazlar. Tek bir insan hemen hemen sınırsız sayıda özneler olarak davranabilir ve bir insanın yaşamı boyunca aslında pek çok öznell ik canlandırılır. Herhangi bir durumda, özellikle karmaşık modern tıir toplumda, bir insan kural olarak genellikle bir kerede yal· nızca birini gerçekleştirebileceQi birçok öznelliQe sahiptir. Ideoloji·
69
ler sadece içinde yaşadıQımız dünyaya ilişkin söyledikleriyle deQil , seslendikleri özne türü olarak bize kim oldu{ıumuzu anlatmaları bakımından da farklılaşı r, yarışır ve çatışırlar. Var olana ilişkin bu farklı seslenişler, ço!)unlukla böyle bir özne için do{lru ve olanaklı ola· na ilişkin farklı seslanişlerle de i l işkilidirler.
OrneQin bi r grev ilan edildiQinde bir işçiye işçi sını�nın bir üyesi , bi r sendika üyesi , bi r iş arkadaşı , iyi bi r işverenin vefa� bir işçisi , bi r ana veya baba, dürüst bir işçi, iyi bir yurttaş, bir komünist veya anti-komünist, bir Katolik vb. olarak hitap edilebilir. "Evet , ben böy· leyim ; işte bu benim!" dedirten hitap türü , o kimsenin grev çaQrısı· na nasıl yanıt vereceQini de etkiler. Ideolojik mücadele yalnızca ra· kip dünya görüşleri arasında yürCıtülmez. Aynı zamanda belirli bir öznelliQin -örneQin mOrnin bi rey, yurttaş ya da bir sınıfın üyesi olarak- savurulması üzerine; " üretici sınıflar", "halk" veya "sömürülen" gibi belirli özneleri içeren veya dışlayan tanımlar üze· rine ve grev çaQrısı örneQinde oldugu gibi hangi öznelliQin uygun olduğu üzerine de bir mücadeledir.
'1ideolojiler öznelere seslenir" ifadesi ideolojilerin sabit ve bütünsel bir özne tarafından dışsal bir şey olarak algılanmadıkları anlamına gelir. Belirli bi r sesieniş algıfandıkça, algılayan deQişir ve (yeniden) oluşur. Bir yandan benimsame ve hoşnutluk ifadeleri, öte yand� ani isyan patlamaları arasındaki karşıtlık bu genel olgunun yalnızca d ra· matlk , özel bir örneQidir. Birbirleriyle sürekli çatışan ya da en azın· dan yanşan farklı seslanişlerin hedefi olan (erkek veya kadın) algı· layıcı kendi algıları, tepkileri ve karşı sesienişlerinde her zaman tu· tarh olmak zorunda deQildir. Üstelik bilinçli ôznelliklerimizin altında yatan ruhsal yapı monolitik de deQildir; aksine çatışan güçlerin bir alanıdır. Ama daha da önemlisi, özneiliklerio ideolojik (yeniden) olu· şumunun toplumsal bir sü reç olmasıdır. Benimsame ve isyan ara· sındaki ani deOişiklik�r yalnızca bir bi reysel deQişmeler dizisi de· Qi l , kolektif süreçlerdir. Bu kolektif süreçler büyük ölçüde, o anda geçerli onaylamalar ve yasaklamalar matrisindeki açılma ve kapan· malar tarafından yöneti lirler. Bu açı lma ye kapanmalar ilkin olduk· ça önemsiz görünebiftr ama daha sonra karşı-iktidar veya iktidar-
70
sızlıOJn kolektif dinamikleri aracılıOıyla hızla belirleyici hale gelebilirler. DeOişmez bir birlik ve tutarlılıOa sahip olmayan yalnızca seslenen
ya da seslenilen özneler deOildir. ld�olojilerin kendileri de eşit ölçü· de deOişkendir. Analitik amaçlarla ideolojileri kaynakları, konuları , içerikleri ya da seslendikleri öznelerine göre sınıflandı rmak olasıdır. Ama süregiden seslenme süreçleri olarak ideolojilerin, bir ideolojiyi diClerioden ya da bir ideolojinin bir ögesini kendi bütününden ayıran doOal sınırları do{ıal ölçütleri yoktur. Özellikle günümüzün açık ve karmaşık toplumlarında farklı ideolojiler -nasıl tanımlanmiş olurlarsa olsunlar- yalnızca birlikte var olmak, yarışmak ve çatışmakla kalmaz, aynı zamanda birbirieriyle örtüşür, etkileşir ve birbirlerine bu laşırlar da. iju, hem sınıf ideolojileri arasındaki hem de sınıfsal ve sınıfsal-olmayan ideoloji ler arasındaki ilişkiler için geçerlidir. Bi r sınıf ideolojisi kendi başına saf biçimde yalnızca analitik bir yapı ola· rak ve daha gelişkin biçimde de muhtemelen bir öOretisel metin olarak var olur. Dahası, ideolojiler maddi olmayan düşünceter ya da sesienişler olarak işgörmezler. Her zaman, sınırları maddi olarak çizilmiş, befırli toplumsal durumlarda ve maddi özgüllü{Jü verili bir ideolojinin etkililiOini etki leyen i letişim araçları ve uygulamalan aracı lıOıyla ü retilir, taşınır ve algılanırlar. Teknoloji( olanaklı olan iletişimalanını , teknolojinin maliyeti de geçerli iletişim araçlarının daQılımını etkiler. Ama i letişim teknolojisi ve ekolojisi, bu araçların sahibi kim olursa olsun, ideolojik güç i lişkilerini etkiler. Bir çalışma grubu veya bir örgüt toplantısının dışa kapalı, içerde yoOun ve karışık ileti· şim aoı. bir dinleyici kitlesine bir hoparlörden seslenmenin anlık et· kisinden, ya da evde dinlanilen bir TV konuşmasının (TV'den yayınlanan sınıfsal bir sesieniş olsa bile) bireysel etkisinden farklı , görece istikrarlı, toplu bir etki yaratır.
"ideolojik bir argümanın nasıl başarı kazanacaOı" üzerine bir kı· laV\Jz sunamayacak olsak da, ideolojik savaşların nasıl yürütüldüCiü, kazanıldıOı ya da yitirildiOinin bazı yanlarını kısaca inceleyerek bu bölümü bitirelim. ldeolojik bir savaşın kazancı ya zaten kurulmuş öznelerin yeniden kurulması, tabiliOinin kaldınlması , yeniden tabi kt· l ınması ve yeniden nitelikl i l ik kazanmalannın saQianmasıdır, ya da
71
bir meydan okuma karşısında onların yeniden üretilmeleridir. Bu sü· reçte çözülmesi gereken dört tür sorun vardır. Birincisi, konuşmacı veya "aj itatör" hitap edilen öznelerden biri ya da her nasılsa onların nezdinde saygı uyandıracak konuma ve bilgiye sahip biri olarak konuşmak ve onlarca dinlenilrnek hakkını kazanmalıdır. ikincisi, belirli bir kimlik türünün, diyelim "işçiler"inkinin "Hıristiyanlar", " lngilizler" ya da "futbolseverler"inkine karşıt olarak uygunlu{lunu ileri sürmelidir. Bu nedenle bu seslenme biçimi dünyanın bazı özell ikle· rinin di{lerlerinden, örne{lin sömürünün karşılıklı ba{lımlı lı k veya re· tahtan daha önemli oldu{lunu ileri sürmeyi içerir. Bu , seslenilenierin şimdiki ya da geçmişteki bazı deneyimlerine gönderme yapıp, ba{llantı kurarak sa{llanır. Üçüncüsü, iyi ve kötü olan geçerli de{ler yargılarına göre nitelenmelidir. Nitekim geçerli kavramlardan yola çıkarak yeni ve de{lişen koşu lların bazı yeni de{ler yargılarının be· nimsenmesini gerektirdi{li iddia edilebilir. Son olarak, belli bir eylem türüne ça{ln, önerilen yolun düzgüsel hedefleri gerçekleştirmek için mümkün tek ya da en iyi yol oldu{lunu ima eder. Ve bu, konuşmacının gene varolan deneyimlerle ba{llantı ku rmasını gerektirir. Ya da bi r başka seçenek olarak, başarı olana{lına bakmaksızın belli bir eylem yolunu ahlaki olarak en iyisi oldu{lunu ileri süren yargılan onaylamak gerekebilir. Bu ideolojik savaş her zaman, söylemsel-olmayan bi r onaylamalar ve yasaklamalar matrisi içinde, geçmişte ve şimdi, belirli araçlarla ve belirli bir ekolojik iletişim ortamında yürütülür.
Burada söylenenler kuşkusuz çok geneldir. Ama en azından ideolojik bi r mücadeleyi ya da bir hegemonya mücadelesini kazanmanın yalnızca "do{lru program"a sahip olmak, "do{lru seslenişleri" ; yapmak ya da "do{lru önderlik"i sa{llamaktan çok daha fazlasını ge· rektirdi{lini gösterme açısından yeterli oldu{lunu düşünüyorum.
2. ideolojik Söylemin ToplumsalÖrgütlenmesi
ideolojilerin işleyişi düşünce tarihçilerinin i lgilendi{li katkısız metinlere ya da kü ltür eleştirmenlerini büyü leyen ya da kızdıran göz-
72
alıcı ternalara indirgenemese de, her toplumda bir ideolojik iktidar, denetim, egemenlik düzeni vardır. Ideolojiyi, mantıksat-olmayan pratikterin matrislerine işlenmiş mantıksal pratikler aracılı{lıyla iş görüyor olarak (ya da daha kesin söylersek, söylemsel-olmayan boyutun egemen oldu{lu pratiklerde kayıtlı mantıksal boyutu egemen pratikler olarak) düşünmüştük. Bundan ideolojik egemenlik örgütlenmesinin iki bileşeni oldu()u sonucu çıkar. Biri belirli bir söylem düzeninin kurulması ve sürdürülmesine, di{leri ise mantıksal-olmayan onaylamaları ve yasaklamaların konuşlandırılmasına ilişkindir.
Belirli bir toplumda mantıksal bir düzenin kurulması , can alıcı çelişki ve bunalım anlarında toplumsal güçlerce yürütü len mücadeleterin tarihsel sonucudur. Tarihsel maddeciliQe göre sınıflı toplumlarda bu mücadeleterin belirleyici yanı sınıf mücadelesidi r ve bunun sonucu olan mantıksal düzen, varoluşsal- ve tarihsel-kapsayıcı söylemlerle eklemlenmiş bir sınıfsal düzendir. Verili bir mantıksal düzenin sürdürülmesi, onun temelde mantıksal boyutu içinde, mantıksal onaylamalar ve yasaklamaların ve toplumsat söylemin belli bi r biçiminde yapılaşmasının üretimini ve yeniden üretimini gerektirir.
Verili bir ideolojinin ya da ideolojik düzenin mantıksal olarak onaylanması Hı ristiyanlıktaki kutsal komünyondan, u lusal bayra{lı dalgalandırmaya, Enternasyonal Marşı söylemeye kadar çeşit li biçimler alabilen olumlayıcı simgeeilik ya da kultören aracıhQıyla örgütlenir. Bir kuttören i le bir maddi olumlama arasındaki ayrım analitik bir ayrımdır ve gerçekten kuttören ile kuttörensel-olmayan pratikler arasındaki bir ayrım de()ildir. Ome{lin, kapitalist bir devlette siyasal seçimler, liberal siyasal ideolojinin bir olumlanması onaylanmasıdır. Adaylı{lını koyabilecek ve etkili kampanya yürütme şansına sahip olanlar üzerindeki sınırlamatarla ya da düpedüz oylarta oynayarak sonuç önceden belirlendi{li ölçüde, olumlama daha çok kuttörenseldir. Ama sonuç açık oldu{lu ölçüde, olumlamaya temelde maddi bir olumlama olarak bakabi liriz.
Seslenileni bir nesneye çevirmek öznelli{li olumsuzlayan sınırlayıcı bir seslenme türüdür. Bu, kurbanın deli, ahlaksız, hain, yabancı, vb. olarak anlamlı.söylemden dışlandı{lı, aforozdur. Aforoz edi-
73
len kişi geçici olarak ya da sonsuza de{Jin ideolojik varoluşsuzluQa mahkum edil ir: Dinlenilmemelidir; ideolojik nesneleştirmenin hedefidir; sözleri sadece delilik, ahlaksızlık ve benzeri bir başka şeyin semptomlan olarak ele alınması gereken bir kimsedir. id�lojik aforoz, ço{Junlukla beraberinde, sürgün, hapis ve ölüm gibi maddi yaptınmlar da getirir.
Foucault söylemin yapılaşmasını tartışırken, söylemin denetim, seçim, örgütlenme ve yeniden daQıtımında kul lanılan işlemlerin bir algısal katai<>Cunu çıkarmış ve bu işlemleri üç ana tip -dışlama, sınırlama ve el �oyma- altında gruplaştırmıştır. 35 Foucault'nun analitik yaklaşımının özgül niteliklerini eleştirel incelemeye tabi tutmaksızın, söylemin toplumsal örgütlenmesini özetiernekte bu üç kategeriyi kul lanabiliriz. Ama Foucault'nun sorunsalını tartışamayacak olmakla bi rlikte bu iş.lemleri daha genel bi r terminoloji.yle yeniden formüle etmemiz gerekecektir. Bu nedenle bunları söylemin kısıtlanması, korunması ve söyleme sınırlı el konulması olarak belirtece{Jiz.
Söylem kısıtlaması kimin ne kadar, neye ilişkin ve hangi vesileyle konuşa�ileceği konusunda toplumsal olarak kurumlaşmış kısıtlamalara ilişkindir. Bu tür kısıtlamalar de{Jişik biçim ve genişlikte her toplumda vardır ve hiç de devletin sansür ku rumlarına ba{Jiı de{Jil· dir. Bu kısıtlamalar her şeyden önce ileri sürülen öznellik tanımları ve kalıplan aracılı{Jıyla iş görürler. Tanım ve kahplar, aforoz ve maddi yasaklarca, i letişim araçlarının da{Jıtımınca desteklenirler. Ideolojik olarak kuru lu öznellik düzenin var olması, verili bir durumda sadece belli bir yaş, cinsiyet, bilgi, toplumsal konum vb.deki kişilerin belli konularda belli uzunlukta konuşmasına izin verildi{Jini ya da dinlenece{Jini ima eder.
Söylemin korunması verili bir söylemin o söylemi var olan (var olmasına izin verilen) öteki söylemlerden korumaya yarayan içsel mekanizmaianna i lişkindir. Author-lzatlon * böyle bir işlemdir. Bu
• Author-lzatlon: Author (yazar) ve Authorization (yetkili kılma, onaylama) söz· cOklerinin ortak kökenini vurgulamaya yönelik bir yazım biçimi. (Ç)
74
işlem, yalnızca tek bir yazann (bu ister T ann oldu{Juna inanılan , adına yazılan lncil ve Ku ran'ın gerçek yazan, ister Marx ya da bir başkası olsun) ya da belirli yazarlar veya belirli bir tip yazarın geçerli olabilecek görCışler ileri sürebilece{Ji i lkesini yerleştirir. Bi r diQer işlem , onaylanmış (authorized) metnin kendisinin dışında geçerlilik tanınmış yorum, açıklama ve yeniden yorumlamaları yoluyla verili bir söylemin sürekli tekrarlanmasını sa{Jiamaktır. Verili söylemi, kurumlaşmış bir telaffuzlar, yöntemler, önermeler ve belli kurallar alanına sahip bir disiplin olarak örgütlayerek daha kapsamlı bir biçimde koruma altına almak da mCımkündOr. Devrimci emek hareketi ve feminist hareketin, erkek-burjuva siyasal söylem ve pratiQine karşı (birbi rlerinden farklı ve çoQu kez birbiriyle çatışan) yanıtlarında oldu!)u gibi , "siyaset" bu anlamda bir disiplin haline gelebi lir.
Mantıksal düzenin yapısı , söylemin algılanma alanının sınırlarının belirlenmesini , ona sınırlı el koyma'yı da gerektirir. Öme{Jin , dinsel söylem, "e{Jitim", siyasal konuşma ve tartışmalar belirli ekolojik ortamlarda -kiliseler. okullar, siyasal kampanyaların özel dönemleri ve y6r1eri- gerçekleşir. Söylemin bu toplumsal örgütlenmesinin sınırları, temelde mantıksal-olmayan onaylama-tanıma yoluyla ve hapis, şiddet, ölüm, para cezası , işsizlik, iflas, açlık, vb. yaptı rımlarca çizilmiştir.
3. ideoloJik Aygitiar
Ideolojik sesienişler her zaman , her yerde, herkesee yapılmaktadır. Bunların her zaman mantıksal olmayan, maddi bir yanı vardı r, ama Althusser'in iddia etti{Ji gibi ideolojilerin sadece aygıtlarda var olduklarını söylemek, "aygıt" sözcü{Jünü tüm kurumsal anlamından soyutlamadtQımız takdirde fazla anlamlı deQildir. Aynca bu noktada ideolojiterin kurumsal matrislerini "devlet aygıtları" olarak adlandırmak da bir yarar sa{Jiamayacaktır. Althusser'in sözünü etti{Ji aygıtların birço!}u -aile gibi- hiç de sözcüOQn alışılmış anlamında devletin bir parçasını oluşturmazlar. Devlet kavramını bir toplumsal
75
düzenin yeniden üretimine hizmet eden her şeyi kapsayacak denli genişletmek, analitik bir bakış açısından oldukça verimsiz ve hatta kafa karıştırıcı olacaktır. Üstelik, toplumun geri kalan kısmından ayn ve sınıfların varlıOına baOiı özel bir örgüt olarak ele alınan Mark· sist devlet kavramı i le de çatışır. Can alıcı noktanın ideolojik aygıt· lar ile (terimin alışılmış anlamında) devlet arasındaki asıl baOiantıyı kavramak olduOunu ileri süren Althusser'in kendisi de artık "ideo· lojik devlet aygıtları" kavramının ku ramsal gerekliliOini savunmaya eskisi gibi istekli deOildir.36 Kanımca bu, sorunun hem do{Jru, hem de önemli bir biçimde ortaya konuşu olmaktadır. ideolojik aygıtlar toplumdaki iktidar örgütlenmesinin parçasıdırlar ve toplumsal ikti· dar i lişkileri devlet içinde yo{Junlaşmış ve kristalize olmuştur. Örne· Oin aile, devletin yasama ve yargısınca düzenlenir; devletçe sapta· nan, kayırılan ya da izin verilen erkeklik ve kadınlıkla, cinsel birleşme, ana-babalık ve çocukluk biçimlerinden etkilenir.
Bununla birlikte, ideolojik seslenmeler her yerde olagelmekteysa de, hem söylemler, hem de bunların ilgili onaylamalar, yasaklama· lar, kuttörenler ve aforozlarla birlikte, kısıtlama, korunma ve sınırlı el koymadan oluşan savunucu mekanizmalan toplumsal süreç içinde Ideolojik aygıtlar diyebileceOimiz hareketsiz noktalarda kümeleş· rnek eOilimindedirler. Bu aygıtlar kümeleşmiş söylemin ve ilgili mantıksal-olmayan pratiklerio ve de ideolojik çatışmanın ortamları ya da yerleridir. Söylemin toplumsal örgütlenmesi de, bir ideolojik aygıtlar takımının bir baOiantı lar ve karşı lıklı baOJmlılık sistemi içine belirli bir tarzda yerleştirilmesini gerektirir.
ideolojik aygıtlar sistemini çaOdaş i leri kapitalist toplumda sınıf üye· lerinin oluşumuna ilişkin basit bir modelle gösterebiliriz (Şekil 1 ). Ko· laylık ve kullanışlılık amacıyla sınıfsal roller ya da yerlerin kahbı ve sürdürülmesini verili sayarsak, bu duru mda toplumsal düzenin yeniden üretimiyle, yeni bi r kuşak, bu yerler her bir rol (tipi) için yeterli beceriye sahip öznelerce verili oranlarda doldurulacak biçimde ta· bi ve nitelikli kılınacaktır. Sınıf ideolojisiyle ilgili olarak bu, her şeyden önce, iki süreci gerektirir: a) yönetici sınıf benlik-ideolojisinin (yönetici sınıf aileleri ve okul ları, vb. aracı lıOJyla) sınıf içinde doQan
76
yeni üyelere ve sınıfın dışında olup da girmesine izin verileniere aşılanması ; b) yönetici sınıf başkalık-ideolojisinin yönetilen sınıfların ideolojisi üzerindeki egemenli{Jini yönetilen sınıfların gelecekteki üyelerine (){�retmek. (Bu süreçte devletin baskıcı güçleriyle desteklenen yasama ve yargı erki ço{Junlukla temel bir rol oynar.) Bu itaatniteliklilik birbiriyle ilişkili bir ideolojik aygıtlar sistemi içinde gerçekleştirilir. Bu tür aygıt ların tümü sınıf mücadelesinin içinden geçti{Ji yerlerdir; ama basitleştirilmiş bir modelde bile sınıf üyelerinin oluşumunu etkileyen iki aygıt tipi arasında bir ayrım yapmalıyız. Biri başat olarak yönetici sınıfın (ya da yönetici ittifakın) iktidar ve söylem örgütlenmesinin bir ifadesidir. Di{Jeri, yönetilen sınıfların direniş ve söylemini de{Jişik derecelerde de olsa büyük ölçüde ifade eden karşıaygıtlar diyebilece{Jimiz tipi oluşturur.
Bu model tümüyle betimseldir. Yeni sınıf üyelerinin biçimlanmesinin ögelerini ve bu süreçte ideolojik aygıtların birbirlerine ba{Jianma tarzını göstermeyi amaçlamaktadır. Ayrıca liberal hareketlilik kavramının , yani bireysel özyaşam öyküsünün izledi{Ji yolların dümdüz (hareketlilik yok) ya da aşa{Jıya veya yukarıya do{Jru hareketli olup olmadı{Jı sorusuyla ilgili liberal sorunsalın sınırlarını da çok açık bi· çimde ortaya koymaktadır. Bunun şöyle veya böyle olması , şekilde en sa{Ja k�dar, sınıf yapısını etkilemez. Hareketlilik hızının etkiledi{Ji şey, burjuva ideolojisinin gücüdür; onun yarışmacı bi reycili{Ji, ha· raketiilik yollarınca maddi olarak ödüllendirilir. Bu anlamda, burjuva sosyolojisinin toplumsal hareketlili{Je olan büyük ifgisi, burjuva egemenli{Jinin önemli bir yanına ilişkin bi r kaygı olarak görülebilir.
Modelde yapılan basitleştirmelere ilişkin ek bir-iki açıklama daha gerekmektedir. Daha önce ileri sürdü{Jümüzün aksine, burada cin· siyetin sınıf üyelerinin oluşumunda söz edilecek önemde olmadı{Jı varsayılmıştır. Bir çok kadın, özellikle bu�uvazi içindekiler, kendi sınıflarının erkek üyelerinin karıları olmak üzere biçimlendirilmişlerdir. Şekilden anlaşılabilece{Ji gibi pratikte ideolojik aygıtlar tersine çevrilemez bir sıra oluşturmazlar. Bunlar normal olarak şekilde belirtilen sı radadırlar. Ama ço{Junlukla "sonraki" evrelerin "yeni" etkilerinin yanı sıra "önceki" evrelerin oluşturucu etkileri de varlıkla-
n
rını sürdürür. Şekil,· biçimiendinci aygıtlar i le sınıf yapısı arasında -gerçekte
olmayan- katıksız bir uyum bulunduQunu düşündürebilir. Aslında sı mf yapısının kendisi statik deQildir ve her kuşaQın biçimlenişinde belli hatalar söz konusudur. Dahası, model, sınıfsal yapıdan ideolojik aygıtlar ve demografik kalıp yönüne giden geri besleme ilmeQini (feedback loop) içeırma tarzı ve yönetilen sınıfların karşı-aygıtlarının temsili açısından, genişletilmiş yeniden ü retim ve sınıf mücadelesinin karmaşık yönlerini ancak çok zayıf ve soyut biçimde yansıtmak· tadır. Şekilde gösterilmesi çok güç bir başka önemli yan da, işçi sınıfı ailesinin, mahalle ve işyerinin muQiak rolüdür. Bunlar içinde üretilen ve yayı lan işçi sınıfının benlik-ideolojisi süregiden bir kapitalist yeniden üretim sürecinde tanımı ger�i bu�uva başkahk-ideolojisiyle içiçedir. Ama bunlar aynı zamanda işçi sınıfının başkahk-ideolojisinin üreticileri, yayıcıları ve deQişik ölçülerde direniş yerleridir. Model , işçi sınıfı aileleri, mahal leleri ve işyerleri ile örgütlü emek hareketinin ayrı ayrı ideolojik karşı-aygıt ları arasındaki ayn ı yerlerden iki yöne giden ideolojik nüfuz çizgileri ile bunu resmetmeye çalışmaktadır.
Son olarak, model, aygıtları görece aQırlık ve önlemlerine göre sıralamamaktadır. Bu sıra, ülkeden ülkeye önemli ölçüde deQişir görünmektedir, .Ve Althusserci gelenekten bazı Fransız Marksistlerin oku l sisteminin (çaQdaş) kapitalizmin en önemli ideolojik aygıtı olduQunu ileri sOrmalerine karşı takınılan kuşkucu tutuma hak verdirir görünmektedir. ÖrneQin, okulların meslek içi eQitim ve işyeri kıdem hiyerarşileri karşısındaki görece aQı rlıQı kapitalizmin coQrafyası ve tarihi boyunca önemli ölçüde deQişir. Aynı şey mahallenin , diyelim ki , kitle iletişim araçları karşısındaki önemi için de geçerlidir. Mahalle l l . Dünya Savaşı öncesindeki klasik işçi sınıfı toplulukları için bugün olduQundan çok daha önemliydi. Bugün de farklı etnik gruplardan oluşan ya da komünal toplum larda da homojen toplumlara göre daha önemlidir. Ve gene mahalleler cafeler, sokak yaşamı ve pazarlar gibi halka açık eski yerel kurumlara sahip Latin ü lkelerinin quartier'lerinde Germanik ya da Angio-Sakson ülkelerdekinden daha önemlidir.
78
V . iDEOLO..Ji VE SiYASAL iKTiDAR
Bu bölüm siyasal iktidarın örgütlenmesi ve sürdürülmesinde ideolojinin rolünü araştıracaktır. Klasik ve hAlA geçerli zor/rıza, meşruiyet, gerçek ve gizemleştiri lmiş bilinçlilik sorunsaliarının bir eleştiri· sini .v e alternatifini geliştirerek siyaset kuramının bazı merkezi sorunlarıyla do{Jrudan u"raşacakt ır.
1 • ideolojik Egemenlik Biçimleri
Şekil 1 'de sunulan model, bir ideolojik sistem örgütlenmesinin ana hatlarını göstermekte fakat yönetici sınıfın yönetimine yönatilence itaat edilmesini sağlayan ideolojik itaat mekanizmalarını ele almamaktaydı. Şimdi bu konuya döneceğiz.
Nüfusu , verili bir rejime itaatkar özneler olarak bağlayan ideolojik bağ aslında çok karmaşıktır ve kuşkusuz uygulamada büyük farklılıklar sergiler. Bununla birlikte temel mekanizma tiplerini ürettikleri egemenlik ve itaa�in sonuçlarına göre ayrıştırmak olanaklı görünmektedir.
Tipolajik eksenierin ilki daha önce tanımladığımız neyin var, iyi ve olanaklı olduğu üzerinde merkazlaşen üç seslenme biçimidir. Bu boyut mevcut duruma, bu durum hakkındaki (öncelikle) konuşma ve düşünme tarziarına ilişkindir. Öte yandan ikinci boyut narnevcudia ilgili kavramiara ilişkindir. Burada seslenme biçimleri çökmüş ve sonra şu soruya verilen yanıta göre ikiye böfünmüştür: Mevcut rejimin olanaklı daha iyi bi r alternatifi var mıdır? Evet mi . hayır mı? Bu ikinci eksenin mantığı, içsel bi r zorunluluk (ya da gerçekten akılcı bir seçim) olarak itaat ile dı§sal kaygılara dayalı itaat arasında önemli bir farklılığın var olmasıdır.
79
Ideolojik Egemenlik Etkilerine Göre Itaat Mekanizmaları
Seslenme Biçimi Olabilecek Alternatif Rejim
EVET Var olan/nedir? Uzlaşma Iyi (olan)/nedir? Temsil Duygusu Olanaklı (olan)/nedir? Korku
.,;
HAYlR Kaçınılmazlık Duygusu Saygı Boyun eQme
Bu tlpolojinin eQer bir deQeri varsa bu , sınıflandırıcı bir işlevden kaynaklanmamaktadır ve bu tipoloji sınıflandırmanın işlevini görmeyi de amaçlamamaktadır. Böyle bir işlemin herhangi bir olayı kavramarnııda fazla bir yararı yoktur. Bu durumda da mekanizmalar ampirik olarak birbirleriyle içiçe geçme eQiliminde oldukları için sınıflandırma işlemi zaten konu dışı olacaktır. Bu tipoloji, aksine, hem kuramsal olarak (ad hoc ve sezgisel olana karşıt olarak) sistematik, hem de yeterince karmaşık bir analitik araç olarak öneri lmektedir. Model, zor ve rızanın kısıtlayıcı dikotomisinden ve ussal-idealist yaklaşımın "meşruiyet" ya da "yanlış bilinç" geleneklerinden bir çıkış yolu sunmaktadır.
Görece önemleri ülkeye ve zamana göre deQişmekle birlikte, bu altı ideolojik egemenlik tipinin hepsi çaQdaş burjuva demokratik toplumlan için geçerlidir. Bu nedenle bir toplumsal dönüşüm ve devrim stratejisi bütün bu biçimlerle savaşmak zorunda kalacaktır. EgemenliQin altı sonucunu belirtmekte kullanılan terimler kendilerini büyük oranda açıklarlar ama bazı ek açıklamalar gerekebilir.
Uzlaşma, yönetilen lerin onları yönetenlere, dünyadaki başka şeylerin hem kendi boyun eQişlerinden hem de alternatif bir rejim olanaOından daha önemli olduQunu düşünecek biçimde koşu llandıkları için itaat ettikleri bir duruma gönderme yapar. Sözkonusu başka şeyler arasında (sömürüyü görmezden gelerek) iş performansı , boş zaman, tüketim , ai le , cinsel yaşam ve sporu sayabiliriz. Bunların tümü de insan yaşamının merkezi yanlandır ve uzl�ma egemenlik altındakilerin belki de en yaygın kabu llenme biçimidir. Uzlaşma,
80
bilgi ve cehaletin toplumda belli biçimde da{lılmış olmasının sonucu olarak görülebilir. Var olanın baskıcı ve sömürücü özellikleri karanlıkta tutulurken, olanaklar vurgulanır. Ama bu gölge ve ışık oyununun görünürlü{lü de uygun onaylama ve yasaklamaların varlıOJna ba{llıdır.
Uzlaşma, uzlaşmacı muhalefet olasılı{lını da içerir. Mevcut rejimin, halkın muhalefet ve itaatsizlikle karşı layaca{lı ama ilgili istemleri doyurulduOU ölçüde. sistematik olarak ;;avaşmadıQı bazı özellikleri olabilir. Bu tür uzlaşmacı muhalefet , erkek işçi sınıfı işyeri sendikacılı{lından , sınıf bilinci bulunmayan etnik hak iddialarına ve "apolitik" fenimizme kadar uzanabilir.
Kaçınılmazlık duygusu, herhangi bir alternatifin bilinmeyişi (cehalet) dolayısıyla itaat etmeye gönderme yapar. Bunu yalnızca modem dönem öncesi bir kadercil ik olgusu olarak düşünmek yanlış olur. Aksine, ça{ldaş ileri kapitalist toplumlarda nüfusun geniş kesimlerini siyasal olarak marjinalleştirmenin bir parçasıdır. Özellikle ABD'de bu marjinalleştirme o boyutlara varmıştır ki1 başkanlık seçimlerinde nüfusun ancak yarısl, öteki seçimlerde de çok daha azı oy kullanır hale gelmiştir. Siyasal marjinalleştirme, iyi ve doğru bulunmayan ama henüz değiştirilmesi olanaksız görülen siyasal sistemden dışlanmayı ima eder. Çoğu kez de yöneticilere kuşkucu ve alaycı bir eleştirel bakışi da beraberinde taşır.
Yöneticilere, yönetilenler adına yönettikleri ve bu durumun da iyi oldu{lu düşünülerek itaat edildi{li zaman bir temsil duygusu üzerine temelienan bir itaatten söz edebiliriz. Bunu ideolojik egemenli{lin bi r sonucu saymanın yanıltıcı oldu{lu ve daha önce dışladı{lım "yanlış bi�nç" kavramının analizima yeniden sızmasına izin verdi{lim söylenebilir. Ama kanımca yöneticilerin "temsilcili{line" başka ideolojilerce gerçekten mu halefet edildi{li sürece bu temsil edilme duygusu ideolojik egemenli{lin gerçek bir sonucudur. Çünkü bir temsil ölçütünün di{lerlerine karşı yücelti lmesi, yenilgiye u{lrayan ölçütlerin daha "do{lru" olduklarını hiç de zorunlu olarak ima etmese de, tam anlamıyla (perse) bir egemenliktir. Üstelik, temsil i lkesine karşı çı kılmasa da, yalnızca yöneticilerin politikalannın yönetilenlerin
81
konumlannı nasıl etkilediklerine bakarak temsil edenler ve temsil edi· lanler arasında bir kopukluktan söz edebiliriz. Ayrıca What Does the Ruling Class Do When lt Rules?'da gösterdi{Jim gibi, bu "nesnel çıkar" gibi bir takım normatif kavramiara başvurmayı da gerektirmez. Yöneticilerin temsilcili{Jt, yöneticilerin ve yönetilenlerin aynı dünyaya -nasıl tanım lanırsa tanımlansın- ait görüldükleri bir benzerlik ya da ait olma algısı üzerine temellenebilir. Ama yöneticiler ola{Janüstü kavrayış niteliklerine sahip ve yönetilenlerin gereksinimlerini gerçekten savunan insanlar olarak görü lüyorsa, (bu algının) karşıtı üzerine de temellenebilir. Bu, "misyon sahibi adam" dan, flaş bir TV kişili{Jine kadar herhangi bir kimse tarafından, karizmatlk temsildir.
Saygı, mevcut yöneticilerin iyi niteliklerine ilişkin bir sonuçtur. Yöneticiler, üstün niteliklere, yöneten için gerekli nitelemeler olan ve yalnızca mevcut yöneticilerin sahip oldukları niteliklere sahip ayrı bi r kast olarak düşünürler. Bu nitelikler ço{Junlukla soydan ve yetişmeden kaynaklanıyor olarak görülür ve saygı kesin kapitalizm ön- . cesi bir renk taşır. Saygı muhtemelen Ingiltere: de, öteki ileri kapita· list ülkelerdekinden .....:.Japonya istisna olabilir- daha güçlüdür. Bu ço{Ju kez, kölece hizmet karşı lı{Jı küçük çıkarların sa{Jiandı{Jı kişiselci ve do{Jrudan soydan gelen müvekkilci ilişkiler a{Jı içinde pekiştirilir.
Zorun tek başına yönetebilece{Jini sanmak yaygın bir hatadır; oy· saki do{Jru olan zorun hiç bir zaman tek başına yönetemey�ce{Jidir. Bu, dinsel mitolojilerin aksine, sadece canlılar yönetilebilece{Ji için böyledir. Ve itaatsizlik kişiyi kesin ölüme götürece{Ji zaman bi· le bir kimse her zaman ya direnme ve ölümü ya da itaat ve yaşamı seçebilir. Korku, ikinci çözümün kabulüne neden olan bir ideolojik egemenlik etkisidir. Bu rada amacım kahramanlara özgü bir ahlakı övmek de{Ji l , am a yönetme, itaat ve direniş tarihine ilişkin anlayışımızı ilerletmektir. Gerçek şudur ki erkekler ve kadınlar, bazı durum� larda yaşam ve itaat yerine, ölümü s�çmişlerdir. Bu nedenle zor ve şiddetin bir yönetme biçimi olarak ancak ideolojik korku mekanizması aracılı{Jıyla iş gördü{Jünü vurgulamak önemlidir. Ama tersi, kor-
82
kunun yalnızca zor ve şiddetle desteklendi{linde işe yarayaca{lı do{�· ru de{lildir. Bunun en açık örne{li do{laüstücü cezaya ilişkin dinsel korku dur.
itaatsizli{lin tek yaptırımı ölüm de{lildir. Aforoz edilme ya da işiniyitirme korkusu da vardır. Sa{lcıların (yabancı veya yerli) misilleme· sinden ve solcuların acımasız iktidar uygulamalanndan duyulan korku da söz konusudur. Korku, yürürlükteki durumda itaat sınırları· nın ötesinde yalnızca hiçlik, kaos, karanlık, acı ve ölümün varoluşsuzlu{lu vardır anlamına gelir. Burjuva demokratik düzenin sürdü· rülmesinde korku büyük bir rol oynar.
Korku gibi boyun eğme de verili durumda neyin olanaklı oldu{lu· na ilişkin düşüncelerden kaynaklanır. Ama korkudan kaynaklanan itaatın o anda geçerli zor uygulamalarına ba{llı olmasına ve gele· cekte daha iyi bir alternatifın olanaklılı{lına inancı sürdürmekle pekala uyuşabil ir olmasına karşın , boyun e{lme daha köklü ve yerle· şi k ça{lrışımlar taşır. De{lişim olanaklarına ilişkin daha derinlemesi· ne bir kötümser görüşü ça{lrıştırır. Boyun e{lme terimi, bu ba{llam· da, var olan iktidariann baskıcı gücüne i lişkin kavramlardan çok, da· ha iyi bir altamatitin pra&ik olarak olanaksıziL{Iına ilişkin düşünceler· den kaynaklanan bir itaat biçimini belirtmek üzere kullanılmaktadır. Bu boyun e{lme, alternatif iktidar dahil her türlü iktidarın yozlaştıncı oldu{lu; bir de{lişim için güçlerin çok az, bölünmüş, yetersiz ya da güvenilmez oldu{lu ; alternatif bir toplumun demokratik, ekonomik ya da askeri olarak kendini sürdürmesinin olanaksız oldu{lu önermelerinin algılanmış ve benimsenmiş olmasından kaynaklanabilir. Sayısız eski sosyalist ve eski komünistlerin ço{lu, boyun e{lmenin işleyiş tarzına örnektirler.
Zor ve rıza ikilemi (dikotomisi) egemenli{lin analizi ve anlaşılma· sında son derece yetersizdir. Zora dayanmayan kabulianma ve ita· atin çok çeşitli türlerine ilişkin olarak bize hiç bir şey aniatm az. "Zor"· un ya da yaptırımların, yasaklamaların gerekli ideolojik işlevini ih· mal eder ve rızanın büyük ölçüde verili bir durumdaki güç takımlaşmasınca yönlendirildi{lini göremez. 37 Birçok durumda dikotomide içsel olarak olan ve bütünüyle yan lış olan egemenli{lin ya ideoloji
83
("yanlış bilinç" dahi, consensus) ya da ideoloji-olmayan ile sa{lla· · naca{lı dOşüncesldir .
. Weberci meşruiyet sorunsalı yalnızca iyi veya haklı olana ilişkin seslenmeterle u{lraşır ki, bunun ideolojik Seslenme biçimlerinden yal· nızca biri oldu{lunu göstermiştik. Weber'in inceledi{li üç meşruiy�t türünden "geleneksel" meşru egemenli{li kabaca yukarıdaki saygı kavr�ına karşılık gelir. ("Karizmatik egemenlik" bir temsil duyusunun özel bir halidir.) Weber'in "yasal·ussal" egemenli{li özel likle vurgulaması, onun egemenli{lin nasıl sa{llandı{lından çok, nasıl ör· gütlendi{line ilişkin oldukça karakteristik ilgisinden kaynaklanır. Bu, verili bir rejim "personel"inin -bu örnekte, ilgili otoriteJerce usulü· ne uygun olarak çıkartlan emirlere itaat eden "bürokrasi"nin- ita· at edece{li kurallara gönderme yapar. Weber'in düşündü{lü şeye Marksistler, bu�uva devlet, burjuva devrimlerince kurulmuş ve ı em· slli hükümet ilkesine dayanan devlet, derler. Öyleyse Weber'in yasal· ussal meşru egemenlik biçiminin altında yatan temsil duygusudur. Kuşkusu� Weber'in kendisine gayrimeşru yönetim biçimlerini ele al· mamak yolunda oldukça keyfi bir kısıtlama koydu{lu söylenebilir.
ideolojik egemenlik şemamız, Gramsci'nin kendi yaklaŞımında zor ve rıza dikatomisi içinde hapsolmaya e{lilimli Gramscici hegemon· ya kavramının belirginleştiri lmesi olarak da görülebilir. Bu nedenle, herhangi bir hegemonya de{lişen bileşimler içinde temsil duygusu, uzlaşma saygı ve boyun e{lmeyi kapsayacaktır. Bir hegemonya stratejisi ası l olarak seslenilen devrirnci sınıfın temsil duygusu aracılı{lıyla stratejik örgüte ba{llanmasını gerektirecektir. Ama öteki alt sınıflar bakımından bu temel devrimci sınıfa saygıyı oldu{lu kadar müt· tefik sınıftarla uzlaşmayı ve belki de başka çözüm olanakları karşısında boyun e{lmelerini de içerebilecektir. Strateji, _yönetici sınıf ke· simlerini zor ve korku dışındaki yollarla nötralize etmeyi amaçladı{lı ölçüde, uzlaşma olana{lını dışta tutarken, mevcut düzeni sürdürme· nin daha kolay oluşuna inançtan kaynaklanan bir boyun e{lme ve kaçınılmazlık duygusu geliştirmeye yönelecektir.
Önerilen tipoloji , ileri kapitalist ü lkelerde halkın temsil duygusunun giderek azaldı{lına ilişkin düşüncenin sınırlarını açıkça ortaya
84
çıkarmaktadır. SaO<;ı Amerikan gazetelerinin ve Üçlü Komisyon'daki "yeni muhafazakarlar"ın korkularının ve çeşitli redikatıerin umutla· nnın aksine bu e{ıilim zorunlu olarak var olan rejim ierin zayıfladı{ıı· nın bir göstergesi de{ıildir. Bu e{ıilim uzlaşma, korku ve boyun eO· . me gibi önemi gittikçe artan öteki itaat mekanizmalanyla az çok den· gelenebilir ve hatta bu rejimleri güçlendirecek ölçüde fazlasıyla te· lafi edilebilir.
2 . Me1Jrulyet, Consenaua, S1n1f Bilinci: Siyaset Kuram1n1n Arkalk Terlm ve Sorunları
Siyaset kuramı , siyasal iktidarın sürdürülmesi ve deQişmesinde ideolojinin rolünü uzun zamandır asıl olarak meşruiyet, cansensus ve devrimci sınıf bilinci kategorileri ve bunlarla ilgiii soru ve sorun· lar çerçevesinde ele almıştır. (Bu deneme boyunca, siyaset kura· mının düşünce tar!hinin büyük ölçüde eşanlamlısı olan bu varyan· tından eleştirel bir uzaklıi)ı korudum.)
Meşruiyet hükümetin bir niteli{ıine, geçerli "yönetme hakkı" öl· çütüne dayanıp dayanmadı{llna ilişkindir. Bir hükümet meşruiyete sahiptir ya da de{ıildir; meşrudur ya da değildir. Öte yandan con· sensus, ya da rıza "sivil toplum"a ve bu bai)lamda onun hükümet· le ilişkilerine ilişkindir. Sivil toplum bir rejime rıza gösterir ya da gös· termez. Liberal ve demokratik hükümet anlayışiarına göre, meşrui· yet toplumsal bir cansensustan kaynaklanmalı ve ona dayanmalıdır. Buna karşıbk, sınıf bilinci sorunsalı, toplumun uzlaşmasal birli· Qi yerine sınıf bölünmesi üzerinde odaklaşır ve temel ilgi alanı siyasal de{ıişmedir. Hükmedilen sınıf ya da sınıfların devrimci sınıf bi· lincine, temel siyasal de{ıişmenin , her zaman yeterli de§ilse de, gerekli bir önkoşulu olarak balolmaktadır.
Bu kavramlar meşruiyelin temelleri, sorunlan ve bunalımlan38; consensusun içeriQi ve alanı39; devrimci sınıf bilincinin önkoşulları ve varlıQı ya da yoklu§u40 üzerine ciltler dolusu bir tartışmanın çe-
85
kirdeCıini oluşturmuştur. Bu çeşitli sorunsaliara aCıilen çalışmaların erdem ve yaniışiarına deCıinmemekle birlikte, çeşit li önemli eleştiri ve katkı ların varlı(jını da belirtmeliyim. Ben daha çok, bu yaklaşımları oluşturan bir dizi varsayım ve bir dizi soru ile meşruiyet , consensus ve sınıf bilinci kavramlarınca yönlandirilen anlama ve araştırma sorunsallarıyla ilgi leniyorum. Bu denemenin önceki bölümlerine dayanarak bu sorunsaliaris il işkili üç şey ileri sürece(jim. Birincisi, bunlar ampirik analiz yaklaşımları olarak temelden kusurludurlar ve bunların iktidar ve ideolojiye ilişkin soruları köklü biçimde yeniden formüle edilmelidir. Ikincisi, bunların analitik yetersizliklerinin nedeni , burjuva devriminden türeyen nomıatif bir felsefeye dayan· malarıdır. ÜçüncüsO, bununla birlikte bunların hepsi de, bu üç kavramı bir kere burjuva devrimi felsefesinin sorunsalından farklı bir sorun sal içine yerleştirdiC!imizde gayet verimli biçimde tartışılabilecek önemli sorunlara bir biçimde ilişkindirler.
Meşruiyet, consensus ve sınıf bilinci sorunsaliarının bunların ampirik araştırma odakları ve bilinçli siyasal pratiOin kılavuzları olarak yararlılıklarını kesinlikle sınırlayan en azından dört ortak özellikleri vardır .
1 . Bunların hepsi öznelci bir tarih anlayışına sahiptir. Bu anlayışa göre siyasal süreçleri kararlaştıran; birlik halindeki bilinçli özneler, meşru ya da gayrımeşru hükümetler, rıza gösteren ya da karşı çıkan halklar, bilinçli olarak devrimci ya da bilinçsiz sınıflardır. Bu sorunsalların hiçbiri -ekonomik ve siyasal yapı ve süreçte�- merkezi olmayan kısıtlama ve çatlaklara, çelişkiler ve pekiştirmelere (reinforcements) yer vermezler. Aynı şeki lde, toplumsal heterojenli(jin ve bölünmenin karmaşıklıklarına; beklenmedik sonuçları ve çoQu kez farkedilmeyen çeşitli geçicilikleri olan süreçlere41 ; ve öznel kimlik· lerin her zaman süregiden oluşumu ve yeniden oluşumuna da yer vermezler.
2. Bunların hepsi idealisttirler. Çünkü meşruiyet, consensus vesınıf bilincini uygulamaların, örgütsel biçimlerin ve güç ilişkilerinin maddi matrislerinden ayrı ve ayrı labilir ideolojik oluşumlar olarak görürler.
86
3. Bunların hepsi temel olarak, insanlar için basit , akılcı bir güdü·lenme varsayarlar. Bir toplumun üyelerinin verili bir rejime bilinçli, homojen (en azından geniş alt kümeler içinde) ve tutarlı bir biçimde baQiandıklarını varsayarlar. Bir rejim ya meşrudur ya da deQildir; halk ya normatif rıza ya da fiziksel zor nedeniyle itaat eder; egemenlik altındaki sınıf veya sınıflar ya bir devrimci deQişme anlayışına sahiptir ya da statükoyu benimser veya küçük reformlardan hoşnutturlar; insanlar ya doQru bilgi ya da yanlış düşüncelere göre dav· ranırlar. Bu nedenle (bu yaklaşımlar içinde·Ç) zor ve rızanın karşı· lıklı baQımlılıQına; farklı bilgi türlerinin varlıQına ve karşı lıklı ilişkileri· ne; rakip insani ilgi ve arzuların geniş alanına ya da süreksiz, yerle· şik güdülenme ihtimaline sistemli biçimde hiÇbir önem verilmemek· tedir.
4. Bunlar çoQunlukla ideolojiye, meşruiyet, consensus ve sınıf bi·linci ile ilişkisi açısından, bir mülk ya da mülk-olmayan olarak yaklaşırlar. Bu yaklaşım ideolojinin şeyleştirilmesini ve ideolojilerin top· lumsal iletişim süreçlerinde sürekli olarak iletilerek, yanşarak, çatı· şarak, etkileşerek, birbirlerini boQarak ya da susturarak iş görme biçiminin sistemli olarak gözardı edilmesini getirir. Aslında ideolojiler bu şekilde, bireyler, gruplar ve sınıflarca bilinçli ya da bilinçsiz olarak algılanır, yorumlanır, benimsenir, reddedilir, sürdürülür ya da dönüştürü lürler. ·
Ayrıca meşruiyet ve consensus sorunsalları, yalnızca normatif iyi ve kötü ideolojileri üzerinde yoQunlaşmalarından ötürü indirgemeci bir ideoloji ve ideolojik dinamikler yaklaşırnma sahiptirler. Öte yan· dan sınıf bilinci sorunsalı , her ne kadar devrimci bir perspektif için· de ideolojik süreç genellikle sınıf bilincinin bilişsel boyutu -yanlış bilgiye karşı doQru bilgi- altında ele alını rsa da daha karmaşıktı r. (Bütün bi.ı eleştirilerin, günümüzde iktidar örgütlenmelerinin anali· zinde ve toplumsal dönüşüm stratejilerinin oluşturulmasında ku I la· nılan Gramscici hegemonya kavramının öznelci ve idealist kullanım· ları için de geçerli olduQu belirtilmelidir.)
Bu tür analize karşı bir tavır önceki bölümlerin hepsinde zaten önerilmişti; aşaQıda daha ayrıntılı tartışılacaktır. Bununla birlikte, eQer
87
itirazlanm do{Jruysa, bu kavramıaştırmaların ça(Jdaş siyaset kuramında niçin böylesine göze çarpıcı ve feci biçimde (yer) tuttukları soru labilir. Bunun üç açıklaması var. Yukarıda söz edilen üç sorun· sal içinde çalışan yazarlar, ça(Jdaş siyaseti bir başka çağ ve bir başka kuramsal evrenin kavramlarıyla inceleme tuza(Jına düşmektedirler. Sonra da bu tuzak yalnızca ampirik araştırmalara alternatif yaklaşımların hAlA önemli bir çekicilikleri buluridu{Ju için de(Jil , eleştirilen kavramlar, kendileri için daha uygun bir kuramın mevcut olmadıOı önemli sorunlara ilişkin olduklan için de yeniden üretilir. Böyle uygun bir kuramın temelleri Althusser'in çalışmalarıyla at�mıştır. Bu , tarihe öznesi olmayan merkezsizleştirilmiş diyalektik bir süreç ola-
. rak yaklaşı r v� bütün faydacı dökünlülerden kurtulmuş maddeci bi r ideoloji ku ramı içerir; psikanalizden, söylem ve iletişim kuramiarından yararlanır ve şimdi de çeşitli araştırmalarla daha da geliştirilmektedir.
Meşruiyet , cansensus ve sınıf bilinci sorunsaltarında analitik kesinliOinin olmaması, bunların ampirik analiz araçları olatak geliştirilmemiş olmalarından kaynaklanır. Her birinin kökleri burjuva devriminin normatil sorunlarına dayanır; her biri normatif siyaset felsefesi dünyasına aittir. Bu sorunsallar hanedanlık meşruiyetine karşı ve halk egemenliOine dayalı meşruiyet uOruna girişilen burjuva devrimci mücadelelerinin klasik çaOfnda ortaya çıkmıştır. Sınıf bilincinin yeni bir toplumsal düzenin taşıyıcısı ve toplumsal .deOişmenin anahtarı olarak anlaşıldıOı sorunsal da, aynı şekilde bu çaOda ve özellikle Hegel'in tarih felsefesinde ortaya çıkmıştır. Nitekim Lukacs ve Mannheim'ın sol tarihselcili�inde Hegel ' in Dünya Ruhu'nun taşıyıcısı olan ve birbirini izleyen Volkgeister kavramı, toplumsal düzenin tarihsel biçimlerini taşıyan çeşitli sınıf bilinçleri anlayışıyla yer deOiştirmiştir.
Söz konusu üç sorunsal ya açıkça spekülatif bir tarih felsefesinin (Hegel'in transmutasyonları)· ya da siyasal iktidarın hangi zeminde yer alması gerektiği ("iktidar meşru olmalıdır" ; "rızaya dayanmalıdır"; "siyasal deOişme devrimci sınıf bilincine dayanmalıdır" ; "tarih, bölünmez, kendisinin bilincinde bir özne tarafından yapılmalı·
88
dır.'1 üzerinde merkezlaşan normatif bir siyaset felsefesinin bir parçasını oluşturdular. Bunlar, siyasal rejimierin iktidarda kalmayı gerçekte nasıl başardıklarının. toplumsal-siyasal de{Jişmenin gerçekte nasıl meydana geldi{Jinin araştı rılmasıyla geliştiri lmediler. -Meli, -malı"lı türünden soruların ilgilenmeye de{Jmez olduklarını söylemek istemiyorum.Söylemek istedi{Jim sadece, bunlann gerçekte ne oldu{Ju ve muhtemelen ne olaca{Jını açı klamaya pek yaramadıklarıdır. Ço!)u kez hegemonya da normatif bir çağrışım taşır; Gramsci 'nin kendisi de sınıf yönetiminin hegemonyaya dayandır:ı lmasr gerektiğini, yükselen sınıfların hegemonya için mücadele etmesi gerektiğini öne sürmüştür.
Bir de tabii·, önemli ölçüde daha büyük bir analitik incelik ·sergileyen ve Machiavelli 'nin izinden giden bir başka önemli siyaset felsefesi var. Machiavelli yalnızca sa{Jın sinik seçkincilerine e�in kaynağı olmakla kalm'amış Antonio Gramsci'nin o keskin devrimci kafasına da nüfuz etmiştir. Ama Machiavelli'nin ola{Janüstü kavrayış yetene{Jinin en önemli yanı belki de, burjuva halkçı meşruiyet ça{Jından önce yaşamış olmasından ileri geliyordu . Nitekim Machiavelli'· nin en önemli yaprtları burjuvazi-öncesi bir format ile hükümdara hitaban yazılmıştır.
Şimdi, yukarıda tanıinianan bütün kavramlar ilk ortaya çıktıkları felsefi alanlarından çıkartı hp maddeci ve analitik bir i ktidar ve ideoloji sorunsalı içine sokulurlarsa, o zaman , araştırma ve stratejik siyasal söylemin geçerli ve önemli konularına ilişkin olurlar. Meşruiyet kavramının , siyasal iktidarın ideolojik temellerine ilişkin genei ve oldukça anlamsız tartışmaların merkezi haline gelmeden önce, Max Weber tarafından çok daha kesin ve sınırlı bir anlamda kullanı ldı{Jr da akılda tutu lmalıdır. Weber'in egemenlik sosyolojisi , egemenli{Jin gerçekte nasıl işledi{Ji ya da egemenin ve egemenlik altındakilerin konumlarının yeniden üretilme mekanizmalan üzerinde de{Jil, egemenli{Jin nasıl güdülendi{Ji ve örgütlendiği üzerinde odaklaşan. asıl olarak yukarıdan bir sosyolojiydi.42 Weber' in meşrulaştırıcı ideolojiyi sahiplenilmekten çOk, iletilen bir şey olarak gördü{Jü ve her şeyden önce meşruiyelin örgütsel ba!)lamıyla ilgilendi{Ji sonucuna va-
89
rı labilir. Normatif olmayan bir bakış açısından; meşruiyelin can alıcı ko
nuları halkın güvensizliQi, hoşnutsuzlu{lu ya da kendini çekmesi deQildir. Yasadışı eylemlerin yayılması bile kendi başına gerçekten önemli de{lildir. Tarihte her devlette hemen her zaman yasalan çiQ· neyenler, haydutlar, kaçakçılar, hırsızlar, ahl�ksızlar, aynlıkçılar, vergi kaçıran lar ve kaçaklar olmuştur. Her devlet sık sık örgütlü protesto biçimleri ve isyancı kalabalıklarla karşılaşmak zorunda kalmıştır.
Gerçekten önemli olan özellik, örgütlü karşı meşruiyet iddiaları ve sınandı{lında bu iddiaların devlet aygıtının sadakat ve verimi üzerindeki etkileridir. Hükümet dışı bir örgüt hangi zeminde olursa olsun kendisinin meşru hükümet oldu{lunu veya hükümet oluşturmanın kendi meşru hakkı oldu{lunu iddia ettiQi ölçüde, bir karşı meşruiyet iddiası muhalefet, protesto ve yasaları çiQnemekten çok önemli biçimde aynlır. Örgütlü karşı-iddia ya devlet aygıtının (çoQunlukla askeri) bölümleri ya da devletin dışında devrimci örgütler tarafından ileri sürülebilir. Bununla birlikte örgütlü karşı-iddia, var olan rejimin meşruiyetinin daaırmasının doru{lunda ani bir yüklenmayle bunlara kısa devre yaptı rabilir. " Meşruiyetin da{lılması" yönetim aygıtlarının bir sorunudur ve meşruiyetin "yitirilmesi" gibi yönetilenlerin düşüncelerine ilişkin geleneksel kavrama benzemez. Böyle bir daQılma, Romanov, Habsburg ve Hohenzollern imparatorluklarının çöküşlerinde oldu{lu gibi, baskıcı güçler yükselen halk protestosu karşısında rejimi savunmayı reddettikleri ya da savunmaktan kaçındıkları zaman meydana gelir.
ileri kapitalist ü lkelerin siyasal rejimlerinin istikrarı , bu bakımdan oldukça etkileyicidir. Almanya'da 1 920'deki üç günlük Kapp-Lüttwitz darbesini saymazsak, bugün önde gelen onyedi OECD ülkesinde son askeri darbe yaklaşık 200 yıl önce gerçekleşti: Bu , 1 799'da 1. Napolyon'un Onşekiz Brumaire'i ya da ondan 1 0 yıl sonra lsveç Ordusu'nun (o da iktidarı derhal , zümrelerin oluşturdu{lu bir Kurucu Meclise devretmek üzere) kralı tahttan indirmesiydı. Geniş çaplı en son iç savaş 191 8'de Finla�diya'da oldu. Son ve önemli bir iç sa-
90
vaş ise ABD' de, Petain'in 1 940'da, de Gaulle'ün 1 958'de başa geçişlerinde oldu{ıu gibi, faşizm iktidara anayasal yollardan geldi. Avusturya ve Japonya'da 1 930'1arda demokrasinin kaldırılması , zamanın anayasal hükümetince yukandan gerçekleşti rildi. Bu onyedi OECD ülkesindeki son devrimci hükümet de{ıişikli{ıi, 1918 sonbaharı sonlarında Hohenzollern ve Habsburg monarşilerinin çöküşüydü. En son işçi sınıfı ayaklanması 1 930'1arda Almanya'da, ya da işçilerin demokrasiyi korumak için son çare olarak başwrdukları girişimi sayarsak 1 934:de Avusturya'da oldu. Halk Cephesi döneminden bu yana bu ülkelerin komünist partileri uygulamada, işçi sınıfının temel örgütlenme ve muhalefet haklarını meşru gören , seçilmiş bu�uva hükümetlerini tanı mışlardır. Bunun tek (kendi u{ıraşlarını boşa çıkaran) istisnası, 1 949-53 arasında Aden au er rejimine karşı toptan saldı n ça{ırısı yapan Alman KPD oldu. Fransız" Komünist Partisi ve sosyalist Sol 1 968 Mayısı 'nın son günlerinde yeni bir hükümet ça{ınsı yaptı , ama de Gaulle çekilmeyece{ıini açıkladı{ıında Fransız 'Solunun tüm önemli kuruluşları derhal geri adım attı. Günümüzde seçilmiş burjuva demokratik hükümetlerin bu meşruiyeti Avrupa komünizminin söyleminde bir ilke olarak açıkça dile getirilmektedir. Ça{ıdaş ileri kapitalist ülkelerde bazı belli liberal ideolojiterin bir bunalımı olabili rse de, bu ülkeler için bir meşruiyet "bunalımı" ya da ciddi meşruiyet "sorunları"nın varlı{ıı söz konusu de{ıildir. Bunların birçoğunda normatif destekte bir azalma olabilir ve artan bir saygısızlıkla karşı laşılabilir. Ama bu süreç, bir egemenlik bunalımından çok temsil duygusu ve saygıdan, uzlaşma ve kaçını lmazlık duygusuna do{ıru bir kayışı akla getirmektedir. Bir başka konu, bu rejimIerin hepsinin, en çok da Fransa ve ltalya'dakilerin küçük ya da büyük, az ya da çok tehditkAr bir muhalefetle karşı taştıklan gerçe{ıidir.
Gene de meşruiyelin hiç bir önemi olmadı{ıı izlenimini vermek istemiyorum. Ekim Devrimi'nin başarısında Kerensky hükümetinin askerler ve mekanize birlikler öncesindeki günlerde askeri birliklerin sevkiyatında temel rol oynayan demiryolu işçilerince meşru sayılmamasının ve Bolşevik ayaklanmasının o zamanki geniş işçi sınıfı ve asker kesimlerince meşru görülen Petrograd Sovyeti aracılı{ııyla
91
gerçekleşmesinin son derece büyük önemi vardı. Bunun tersine, Al· man bürokrasisi Kapp-Lüttwit.z hükümetini gayri meşru sayıyor, or· dunun büyük bölümü ise yalnızca potansiyel oarak (dayanabi ldit;)i ölçüde) meşru görüyordu. Bir genel grevle karşılaştığında darbenin kaderini belirleyen bu özellikler oldu . Fransa'da ordunun Beşinci Cumhuriyetin meşruiyetini teyid etmesi Mayıs 1968'in sonucunu ka· rarlaştırdı.
Ça{ldaş ileri kapitalist ülkelerin hükümetle ilgili meşruiyet buna· Ilmiarına karşı bat;)ışıklık kazanmış olmadı{lı açıktır. Gerçekte, böylesi bunalımlar, en yakın olasılıklardan söz etmek gerekirse , Komü· nist ve solcu-sosyalistlerin Fransa ve Komünistterin italya'da büyük ilerlemeler kaydetmelerinden sonra ortaya çıkabilir ve Komünistle· rin ltalya'da hükümette yer almalarına karşı Amerikan ve Batı Al· man tehditleri de bunun habercisiydi. Gene de yaygın ve örgütsüz bir siyasal hoşnutsuzluk, kuşkuculuk ve sinisizm "bir meşruiyet bu· nalımı"na varmaz.
Normatif bir bakış açısından, zor ile rıza arasında her açıdan önem· li, açık bi r ayrım çizgisi vardır. Ama pratikte, bu ikisi karmaşık bir biçimde karşılıklı ilişki içindedirler. Bir kimsenin rıza gösterecet:'Jj ey· lem yolu, her zaman duruma, var olan ve olanaklı olarak al,gılana· nın ne oldut;)una, bir başka deyişle güçler arası dengeye bal}lıdır. Bir rejim tüm açık muhalefeti başa çıkılmaz güçlüklerle karşı karşı· ya bırakarak kendi rızasını kendi yaratabilir. Böyle bir rıza yöneti· fenler arasında yaygın bir temsil duygusu gerektirmeyebilir, ama kit· lesel bir korkuya- dayanması da gerekmez. Onun yerine, birçok bur· juva demokratik ülkede veya bu ülkelerin ço{lunlut;)unda bir temsil edilme duygusundan muhtemelen daha önemli cansensus ögeleri olan boyune{lme, saygı ve uzlaşmadan kaynaklanabilir.
Buraya kadar "consensus" v� "nza" arasında açık bir aynm yap· madık, ama bu noktada artık gerekiyor. Bir rejim kendi rızasını üre· tebilir demek, tam olarak, o kendi cansensusunu üretabi lir demek de{lildir. "Rıza" nın bir şey ya da kimseyle "uzlaşma"yı çal}nştırma· sına karşılık, "consensus'' esas olarak temel bir grup insan "ara· sı ndaki uzlaşma"ya gönderme yapar. Consensus ve rızanın anali·
92
tik yanlan, normatif teoride oldu�u gibi, toplumda, yönetilenler arasında d�ildir. Gerçekten kritik etken� yönetici grupların kendi aralarındaki bir temel cansensus ve onların metrulyetine devlet aygıtı üyelerlnce, ö:zellikle baskı aygıtının üyelerince gösterUen rızadır. Bu diktatörlükler biraz daha az ya da çok olabilir. Ama diktatörlüklerin yıkılmasının nedeni halkın nza göstermarnesi deQi l , halkın hoşnutsuzluQunun baQ.ımsız bir nedensel d�işken olmaktan çok bir aracı olarak yer aldıQı güç ilişkilerindeki deelişikliktir. Güç ilişki· leri çoQu kez, felaket getiren dış savaşlar baskı güçlerini deQişik ölçülerde parçaladıQı ve yeniden eyleme geçen halk protestosuyla karşılaşan yönetici gruplar arasında ayrı lıQa neden olduelu için de�işmiştir. Güç ilişkileri ayrıca yônetici gruplar birbirlerine düştükleri , çoOu kez bir diktatör öldüQü ve rejimin meşruiyeti baskı güçlerinin ki· mi kesimlerince reddedildiQi zaman da değişir. Halk güçlerinin arenaya zorla girmeleri ve sonucu belirleyici tarihsel bir rol oynayabil· meleri genellikle böyle bir parçalanma süreci sı rasında gerçekleşir.
Zor ve rıza arasındaki sınır çizgisinin aslında bulanık olduQu doQruysa, o zaman bir başka normatif ölçüye gerek vardır. Tabii eğer Samuel Huntington'ın kaba sinisizmine ya da Adorno ve Horkheimer'in Dialeetic of Enlightment (Aydınlanmanın Diyalektiği) da di· le getirdikleri ve Foucault'nun son kitabında yankılanan türden kô· tümser bir anarşizme düşmek istemiyorsak. Kanımca böyle bir normatif değerlendirme, bir rejimin kurumlannı sürdürme tarzından çok doğrudan bu kurumların kendilerine uygulanmalıdır. Bir başka deyişle, bu ku rumların, "popüler" olsun ya da olmasınlar, pratikte belirledikleri yaptırımların doğası ve miktarına olduQuna kadar toplumdaki farklı gruplara ve sınıfiara saQiadıkları haklara ve iktidariara uygulanmalıdır. 'ı 'lfli konuşma, basın, dernekleşme, toplantı , adaylık ve oy verme özgürlüğünOn varlığı ve pratikteki derecesine; oylarıo sayım tarzına: halkın denetim ve özyönetim araçlarına sahip olup olmadı!)ına bakmalıyız.
Devrimci sınıf bilincinin toplumsal değişmenin anahtarı oldu�u yolundaki yaygın görüş şimdi tarihsel belgelerin ışığında oldukça tuhaf görünmektedir. En azından bugüne kadar burjuva ya da sosya-
93
list hiçbir büyük çaOdaş toplumsal devrim , yeni bir toplumsal düzen isteyen birleşmiş bir sınıf tarafından yapılmamıştır. Gerçekte, böylesi devrimler, güç ilişkileri eski rejimi aşındıracak biçimde de-0işti0i belirli konjonktürlerde, bir başka deyişle, hem toplum içerisinde hem de toplumun dış i lişkilerinde önceki bütünü ve onun onaylamalar ve yasaklamalar sistemini eklemsizleştiren ekonomik, siyasal, ideolojik çelişkiler ve eşitsiz gelişme durumlarının ortaya çıkması dolayısıyla gerçekleşmişlerdir. Bu devrimler, çeşitli güçler, o konjonktüre özgü farklı acil istemlerle bir araya geldiklerinde bilinçli olarak yapılmışlardır. Bu istemierin -ekmek, barış, toprak, b&Oımsızlık, temsili halk hükümeti, baskıya son- toplumsal-devrimci anlamı, içerisinde bazı toplumsal alternatiflerin dışlandıOı, diOerlerinin ise önünün açıldıOı bir çatışan sınıf güçleri takımiaşmasından ve bunların örgütiQ ifadelerinden kaynaklanmıştır.43 Yani bugüne kadarki devrimierin dinamiOi, var olan toplumun tümden dönüştürü lmesini öngören ve isteyen bir devrimci sınıf ideolojisinin ve bu ideolojiyi pratiOe geçirmenin dinamiOi olmamıştır. Aksine süreç, var olan rejimin koruyucu matrisinin, ço{Ju kez had safhadski yeni bunalımın kendisinden do{Jan, özgül, sınırlı ve çoOu kez oldukça " reformist" istemler yüzOndan parÇalandıQı bir durumda hız kazanmıştır. Durumun niteliQi ise bu istemiere devrimci bir anlam kazandırmış, en deOişik mücadeleleri ve deneyleri kapsayan kolektif bir süreç içinde kitleler arasında devrimci bir ideoloji gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Öyle görünmektedir ki , bu süreçte ideolojik deOişmenin en önemli boyutları, neyin var ve olanaklı olduOuna ilişkin olanlardır. Eski baskı biçimleri iyice güçlenirken, yenileri de ortaya çıkar ve algılanan olanaklann da alanı genişler. Önceki devrimci sınıf bilincince uyandınlan devrimler olasılı{Jı, kategorik olarak dışlanamamakla birlikte, gelecekteki toplumsal devrimierin geçmiştekilere oldukç·a benzer biçimler alması daha büyük olasılıktır. Bu nedenle, belirli bir durumdaki devrimci sınıf bilincini açıOa çıkarma ve ölçme girişimleri oldukça sınırlı yarar ve öneme sahip görünmektedir. Devrimci deOişim olanakları bir sınıfın ruh halinden çok, ekonomik ve siyasal bunalım olasılıOında ve maddi olarak örgütlü alternatiflerin varlıOında aranmalıdır.
94
Bütün bunlara karşın, buradan sınıf bilincinin önemsiz oldu {lu sonucu çıkmaz. Belirli bir sınıf kimli{Ji ve amacı, toplumsal de{Jişmenin ası l araçları olan sınıf örgütlerinin gelişmesi için son derece önemlidir. Eğer bir devrimci durum, ya da o denli devrimci olmasa bile bir toplumdan ötekine bir geçiş dönemi gerçekten başlarsa ve başladığı zaman, di{Jer bütün koşullar eşit oldu{Ju takdirde, egemenlik altındaki bir s.ınıfın üyeleri arasında bu sınıf bilinci ne kadarçok yayı lmış ve eyleme geçirilmişse; ve o sınıfın alternatif bir gelece{Je ilişkin görüşü ne kadar açık ve gMişmişse, bir 'oplumsal dönüşümün başanya u laşması ve gelişmesi olası lı{Jı o kadar yüksektir. Önceden var olan örgütlü devrimci ideoloji, yani devrimci bir perspektife sahip büyük bir örgüt, keskin bir bunalım durumunda kuşkusuz çok önemli bir de{Jişkendir. Bunun a contrario kanıtı, Sosyal Demokrasi'nin önde gelen organlannda hiçbir devrimci perspektif olmaması nedeniyle 1 9 1 8'de Almanya'da son hızla süregiden bir demokratik devrimin bile başarısızlıkla sonuçlanmış olmasıdır. Genel olarak söylemek gerekirse, yöneti lenler itaatlerinin artık sa{Jianamadı{Jı bir noktada, ne kadar nitelikli iseler, o kadar çok şey elde edeb.ilirler.
95
VI. TOPLUMSAL DEGiŞME VE iDEOLO-IiNiNiKTiDARI
Son iki bölümde vurgu, iktidarın örgütlenmesi ve sürdürülmesin· de ideolojinin rolü üzerinde idi. Böylece ideolojinin yaygın metaloru "toplumsal çimento"nun bize düşündürttü{Jü o gri, katı tekdüzelikten son derece farklı olarak bu rolün karmaşık, de{Jişken ve çatışkılı karakterine işaret etmiş ve wrgulamış olduk. Siyasal bunalım ve si· yasal de!}işmeye ilişkin idealist ve öznelci yaklaşımiara karşı , ideo· lojilerin ve öznelilkierin maddi karakteri ve örgütsel yapılar ile mad· di destekierin can alıcı önemini vurguladık. Şimdi bu temelde, ilgili ideolojik dinamiklerin bir kaç özelli!}ine, toplumsal de!}işme süreç· lerinde ideolojinin iktidarının işleyişine bir göz almalıyız.
1 • ideolojik Seferberlik Süreçleri
Bu bölümde Marksistlerin genellikle en çok ilgilendikleri toplumsal de!}işme biçimine, yani halk kitlelerinin karıştı!}ı ve toplumsal· siyasal rejimin dönüştürülmesini amaçlayan yo!}un de{Jişme süreçlerine biraz de!}inece!}iz. Klasik burjuva ve sosyalist devrimler bu türün örnekleridir. Ama iran ve Nikaragua'daki son devrimler; Fran· sa'daki Mayıs olayları gibi devrime dönüşmeyen çeşitli ayaklanma· lar: öte yandan faşist iktidar fetihleri ve karşı-devrimci seferberlik· ler de bunlara örnektir.
Tarih bize, bir rejimin, gayri meşru oldu{Ju anlayışı yönetilenler arasında yeterince yaygınlaştı!}ı ya da muhalif/devrimci sınıf bilinci çok fazla gelişti!}i zaman düştü!}ü şeklindeki basit teorik karşı-görüşü do!}ru lamak yerine, ço!}unlukla çok daha karmaşık bir tablo sunar. Verili bir rejimi ve yönetici ideolojiyi destekleyen Oııaylamalar ve ya·
97
saklamalar matrisi herhangi bir nedenle parçalandı{lı zaman keskin bir bunalım durumu ortaya çıkar. Rejim , e"er meşruiyet üzerinde örgütlü karşı-iddialarla kı:ırşı laşırsa ya da devlet aygıtının önemlı kesimlerinin nezdinde meşruiyeti adamakı ll ı da"ılınca veya kendı içinde ayrı lıkla ya da bunların bir bileşimiyle yüz yüze gelirse, o zaman devrimci bir durumla karşılaşır. Yukarıda bu konuda zaten fazlasıyla söz ettik. Şimdi incelememiz gereken şey, halk kitlelerini bubunalım , devrim ve karşı-devrim durumları içine çekmekte ideolojınin rolü ve işlevidir. Devrimci (ya da karşı-devrimci) sınıf bilincinin ÖZne'sini aramak yerine, ideolojik seferberli{lin gerçek süreçlerini anlamaya çalışmalıyız.
ideolojik seferberlik, denebilir ki, bir halk kitlesi için ortak bir gün· dem ortaya koymayı , yani bunalımın egemen yanı ya da yanlarını özetlemeyi; can alıcı hedefi, kötülü{lün özünü belirtmeyi; neyin olanaklı olduğunu ve nasıl başanlaca{lını tanımlamayı gerektirir. Bu tür seferberlik, reji�in ol SOan zamanlarda muhalif güçlerin uzlaşma ya da rızasını ve başarıyla yasaklanmasım sa{llayan onaylamalar ve yasaklamalar matrisinde açılan bir gedikten kendine yol bu lur. Bu gedik, gösteriler, başkaldırı ve ayaklanma eylemleri, vb. ile kendisi başarıyla olumlanacak kadar büyür .. Başarılı bir ideolojik seferberlik her zaman siyasal seferberlik pratiklerine çevrilir ya da bu pratiklerde açı{la vurulur.
Ideolojik seferberliklerin, açıkça sınıfsal bir karaktere sahip olan· ların bile, her zaman güçlü bir varoluşsal unsuru vardır ve hiç bir zaman devrimci sınıf bilincine indirgenebilir del)ildirler. Yol)un bir ideolojik ba{llı l ık, ba{llananların bi reysel öznelli{linin dönüşümünü ve harekete getirilmesini; ideolojice tanımlanan yaşamın anlamı u{lruna acı çekmeye ve olası ölüme boyun e{lmelerini gerektirir. Ger· çekte, bir devrimci seferberlikle yaşamın anlamı , devrimci gündernce saptanan anlamdır. Siyasal-ideolojik seferberlikler yalnızca sınıfsal ve "halkçı-demokratik" ad landırmalara ba{llı de{lildir. Bunların ba· Şansı , büyük ölçüde insani özneili {lin var oluşsal boyutlarıyla ba"·lantı kurma ve onlardan yararlanma yeteneklerine bal)lıdır. Klasik emek hareketi ça{lında bu ço{lu kez Hıristiyan ve Yahudi dininin bi·
98
çim de{Jiştirmiş coşku ve püritenli{Jinden yararlanılarak yapılmışt ı . Ama bugün ileri kapitalist ülkelerde sorun laik, püritentik sonrası {italya'da aşırı solun isimleodirdi{Ji gibi) bir "kendine de{ler biçme" ça{lına ayak uydurmaktır.
ideolojik seferberlik, çeşitli ideolojik söylemlerin çoğun lukla basit bir sloganla ifade edilen tek bi r ana tehdit içinde kaynaşması ve yo{lunlaşmasını ima eder. Nitekim devletin karakterini değiştiren tüm devrimlerde sınıf ideolojilerinin ögeleri, öteki ideolojik seferberlik tipleriyle, örneğin dinsel ya da ulusal seferberlik tipleriyle kaynaşmış, devrimci seferberlik her zaman konjonktürel bir ideolojik biçim ("banşl" , " Kahrolsun Batista!", ya da Şah veya Somoza) almıştır. Devrimierin sınıfsal karakterinin, ideolojik seferberli{lin temel sloganla
. rında dile getiritmesi gerekmez. Gerçekte de, geçmişteki başanit devrimlerde genellikle bu sloganlar özellikle de, sınıfiara yönelik seslenişler değil lerdi , seferber edi len sınıfsal güçlerce belirlenmişlerdi.
Rus Ekim Devrimi için ideolojik seferberlikttı ��rudan sınıfiara seslenme kesinlikle çok önemliydi. Bolşevikler "Bütün iktidar Sovyet lere!" ve "Köylülere Toprak!" gibi sloganlar ku llanarak muazzam bir başarıyla kitleleri seferber ettiler. Ama belirtmek gerekir ki , ayaklanmanın arifesinde seferberlik. birincil olarak "sınıfa karşı sınıf"tan çok daha özgül biçimler aldı . 44 Kolayet bir yakl�şımın bizi sürükleyebilece{li beklentinin aksine devrimci kutuplaşmalar, diyelim ki Fransız ve Rus devrimlerinde iki temel sınıfın ideolojilerini tek bir savaş alanında konumsal ideolojiler olarak birbi rleriyle do{lrudan kapıştırmadı. ·Aksine, sınıf ideolojileri birbirleriyle kapsayıcı/dışlayıcı ideolojiler olarak karşılaştı lar. Her sınıf, "sömürücüler", "yabancı ajanlar" veya karşı-devrimciler (yani 1 789 ve� Şubat 1 91 7'nin ilk ve daha geniş devrimlerine karşı çalışanlar) olarak önceki çok sınıflı/siyasal-olmayan evrenden dışlanan yabancı bir güce karşı kışkırlılan çeşitli sınıfları, tabakaları ve sınıfsal-olmayan öznellikleri içeren kendisine ait tarihsel olarak-kapsayıcı bir evren kurmak e{lilimindaydi .
Ilginç olan odur ki , güçlü bir aşa{lıdan devrimle yenilgiye uğrayan sınıf ya da sınıf kesiminin fiziksel ve/veya toplumsal yıktmına
99
giden yolu hazırlayan, temel çelişkinin bu sınıfsal-olmayan tanımı <?lmuştur. Buna karşıl ık yukarıdan yönetilen devrimlerde ya da reformist girişimlerde genellikle sınıfsal tanımlar kullanılmıştır. Sınıfın , karşıt sınıfı da içeren daha geniş bir dünya içerisinde bir konum oldu{lunu anımsarsak bu çelişki anlaşılı r hale g.elir. Ama bunun tersi ,yani temel çelişkinin sınıfsal-olmayan tanımlannın genellikle devrimci oldu{lu do{lru de{lildir. Bunlar ço{lu kez baş düşman olarak yabancı entrikaları veya özellikle "bencil" ya da "asalak" grupları seçen sınıfsal işbirlikçi ideolojiler ve tutumların bir parçasıdırlar.
Önemli ideolojik s�ferberlikler, kuşkusuz, bir önceki egemen bir ideolojinin maddi matrisinin yıkıntılarından- do{lmazlar. Ayrıca incelikle işlenmiş programiann veya büyük kuramiarın do{lrulu{luna ya da konjonktüre uygunlukianna çok şey borçlu olduklan da söylenemez. ideolojik seferberlik süreçlerindeki ana simalar teorisyanlar ya da kitap yazarları de{lil, hatipler, vaizler, gazeteciler, makale yaiar: ları , politikacılar ve gözüpek eylemcilerdir. Ama bu noktada siyasal de{lişme için ideolojik kitle seferberli{li i le başarılı olmuş bir devrimi başarıyla savunma ve sa{llamlaştırmanın sorunları arasında önemli bir ayrım yapı lmalıdır. Bunalım içindeki bjr rejimi parçalama sürecinde acil eylem ve gözükara ba{lhlı{lın ola{lanüstü a{lırlı{lı vardır. Ama bir devrimden sonra seferber edilmiş olan sömürülen sınıfiann kaderini büyük ölçüde sınıf ideolojisinin ve sınıf örgütlenmesi ve ilgili ku ram ve programların- eklemlenme, özerklik ve gücünün derecşsi belirler. Çünkü bunlar, yeni bir toplumun kuruluşu sı rasında, ·o sınıfların yeni devlet karşısında sahip oldukla'n tek varlıklarıdır.
ideolojik seferberli{lin sayısı somut tarihsel biçimlerinin varlı{lına karşın , başlıca itici güçlerinin bazılarını belirlemek mümkün görünmektedir. Ama öncelikle, do{lrudan ilgilendi{limiz tek seferberlik türünün bir rejimi tehdit eden ya da yeniden yönlendiren geniş çaplı , hızlı ideolojik seferberlik oldu{lunu belirtmeliyiz. Dahası, biz burada, örne{lin, yeni bir temel matrisle birlikte yeni bir üretim tarzının do{lmakta ve yeni sınıfiann oluşturulmakla oldu{lu bir durumda de{li l , ama önceki egemen ideolojinin maddi matrisinin parçalanmakta oldu{lu bir durumda gerçekleşen seferberlikler üzerinde duruyo-
100
ruz. (Birinci durumdakine yukanda zaten de{linmiştik.) O halde mevcut ideolojik sisteme karşı , yeni bir kitlesel ideolojik itaat-niteliklilik'in temeli nedir? Yeni bir ideolojik seferberlik iki süreci gerektirir: eski itaat-niteliklilik sisteminin da{lıtı lması ve yeni bir sistemin kurulması. Birinci süreci , niteliklilik ile itaat arasında bir çelişkinin do{ıuşuna ve egemen ideolojiyi kendisini yaşatan onaylamalar ve yasaklamalar bütününden kopartan eşitsiz gelişme süreçlerine göndermelerle daha önce ele almıştık.
içerisinde onaylamalar ve yasaklamalar matrisinin parçalandı{lı ve büyük bir toplumsal-siyasal bunalım getiren süreçlerin genellik· le iki temel türü olmuştur. Biri , hem Rus (1 905 ve 1 9 1 7), hem de Çin devrimlerinde çok önemli olmuş olan bir dış savaşta yenilgi ya da yenilgi tehlikesiydi. Savaş zamanı nüfusun iktidardaki rejimce zaten seferber edildi{li bir sırada gelen yenilgi bir egemenlik sisteminin belki de en kaba ve en acılı olumsuzlanmasıdır; sistemin iç yaptırım güçlerini ve baskı aygıtını ciddi olarak zayıflatan bir olumsuzlamadır. Kitlesel parçalanmanın ikinci türü , bir rejim kendi sınıf temelini oluşturan kesimlerden tecrit oldu{lu zaman meydana gelmiştir. <;ırne{l!n 1 950' 1erin sonunda Batista'nın, Tahran pazarıyla ilişkisinde Şah'ın, 1 960 ve 1 970'1erin ekonomik patlaması içinde yeni bir burjuvazi do{ıup gelişti{linde Somoza ailesinin ve italya'da ve Alman· ya'da faşizm öncesinde burjuva· rejimierin tecrit olması gibi. Başarılı ba{lımsızlık savaşları bu hareketlere Marksistler ve Komünistlerce önderlik edildi{li zaman bile Marksist anlamda sömürülmeyen sınıfların önemli ölçüde deste{lini ya da az çok zararsız tarafsızlı{lını sa{llamış görünmektedir. Viet Minh ve NLF'nin (Ulusal Kurtuluş Cephesi) geniş bir toplumsal tamele sahip oldu{lu Vietnam'da durum buydu. Pathat lao'ya kraliyat ailesinden biri önderlik yapmıştı; Kızıl Kmerler· Sihanuk'un Amerikalılar ve aşı rı sa{! tarafından devrilmesinden sonra büyük bir güç haline geldi. Cezayir U !usal Kurtuluş Cephesi, komünist olmayan bir önderli{le ve burjuvazinin kesimleri ile kapitalist kodamanıardan aldı{lı güçlü bir deste{le sahipti. Karşıdevrimci seferberlikler, kuşkusuz, eski yönetici sını fların ·önemli kesimlerini içerir; ama bu seferberlikler, devlet aygıtını denetleyen bir
10 1
devrim için ancak (yabancı müdaha ı� dtşında) devrimin kendileri için ve kendilerince yapıldı�ı halk sınıflarının geniş kesimlerini ayaklandı rabilirlerse teh likeli hale gelirler. Bu nedenle bütün bu örneklerin kanıtladı�ı gibi , kurulu bir iktidar ve sömürü sistemi, öyle muazzam bir güce sahiptir ki sömürülen ya da yönetilen sınıflar kendi başlarına ona çok ender olarak meydan okuyabi lirler.
Şimdi, yeni bir ideolojik sistemin oluşmasını yönlandirenin ne oldu�unu sormalıyız. Buna yanıt vermenin bir yolu , mevcut sisteme karşı üzerinde bir ideolojik seferberli�in gerçekleşebilece�i temellerden başlamaktır. Tüm bir seferberlik sürecinde uygulamada birbirlerini dışlamasalar da, bilinen tarihteki üç ana kaynaQı saQiamış görünen, üç mantıksal olası lık vardır.
Birincisi, geçmiş, var olmuş olanın, geçmiş deneyler, de�erler, simgeler Vb,nin temelinde seferber etmek olanaklıdır. Bu, gericiler ve karşı-devrimcilerce yapılır, ama milliyetçi seferberli�in de �u kez önemli bir bileşenidir. Devrimciler de, yenilgiler ya da başkı , düşmanın zaferleri ya da refah dönemlerince gelişmesi engellenmiş ya da ununurulmuş eski örgüt mücadele ve ideolojik formasyonlan canlandırabilirler. Ekim Devrimi, bu yolla yurtsever coşku cephede kat: liamlarla, cephe gerisinde de kıtlıklarla da�ıldıktan sonra, 1 905'in ' deneyleriyle beslendi. Benzer şekilde 1 960'1arın sonunda radikal-ler, emek hareketinin devrimci geleneklerini dirilteceklerdi. Bazen seferberli�in temeli, iran'da oldu�u gibi, hem devrimci, hem de karşıdevrimci ögeleri iÇeren esas olarak niu�lak bir karakterde olur. Şimdi,
. e�er böyle diriitme yoluyla' seferberlik başarılı olacaksa, geçmişin deneyleri ve de�erlerinin bugünün gündemine girmesi olanaklı olmalıdır. Nitekim , feci askeri yenilgilerin, ulaşım ve yiyecek temininin kesilmesinin etkisi altında, 1 9 1 7 başlarınd� bunalım konuşulur hale geldi�i zaman, aynı rejimin askeri gücünün Uzak Do�u'da rezi l olması ve eli kolu ba�lı hale gelmesiyle otoritesinin çöktü�ü 1905 "in deneyleri do{Jrudan sözkonusu olmaya başladı. Faşizm 1 930"1arın siyasal-toplumsal bunalımına, onu 1. Dünya Savaşı'nın ulusal birlik, şiddet , nihai yenilgi, bozgun ve hayal kırıklı�ı deneyleriyle ilişkilendirerek. hem bir teşhis, hem de bir tedavi sundu. 1 960"1arın
102
sonundaki çok farkh radikalleşmede, ABD'nin Vietnam Savaşı , grev ve gösteriler dalgası birçok insanın gözünde, emperyalizm ve sınıf mücadelesine ilişkin klasik Marksist kavramiara yeni bir de{Jer kazandırdı. Bu yeni hareketin eski işçi sınıfı geleneklarinin en güçlü oldu{Ju Fransa ve italya'da en uç noktalara giderken, bu geleneklerin zayıf oldu{Ju ABD'de en hızlı biçimde tavsaması da rastlantı de{Jildi.
ideolojik seferberli{Jin ikinci ana türü, var olan başka bir gerçeklik temelinde gerçekleşi r. Buna örnek yoluyla seferberlik diyebiliriz. Nitekim 1 789, 1830 ve 1848 Fransız devrimleri Batı ve Orta Avrupa'nın ço{Ju yerinde benzer girişimleri başlatmıştır. Ekim Devrimi, hemen hemen tüm dünyaya şok dalgaları yaydı. Çin ve Küba devrimleri ..sı rasıyla Asya ve Latin Amerika ülkel�rinde onlara öykünan girişimleri esinlendirdi. Bu en açık biçimde belki de, dünyanın dört bir yanındaki seksenden fazla komünist partisinin varlıQı ile ifade edilen, çok etkili bi r seferberlik kayna{Jıdır. Bu partiler altmış kü· sur yıl önce gerçekleşmiş ve önemi olanaklı olana ilişkin geçerli anlayışları de{Jiştirmiş olmasından kaynaklanan bir devrimin ilkisiyle kurulmuşlardı. Ama örnek yoluyla seferberlikler çc9J kez kısa ömürlü olmuşlardır. Başarıl ı bir örnek rakip muhalefet biçimlerini yenmiş ola· bilir. ama bu durum hem güç dengeleri öbür ülkelerde hemen hiçbir zaman aynı olmadı{Jı, hem de başanya u laşan o örnek devrim öteki ülkelerin yöneiici sınıfları için de e{Jitici bir deney oldu{Ju için ender olarak tekrarlanabilir. Bu ikinci tür seferberlik karşı örneklerden esinienmeyi de içerir. Örne{Jin devrimci emek hareketinin faşizmin yalnızca temel düşmanı de{Jil, ama bir örgütlenme ve ideolojik telkin modeli de olduQunu akılda tutmaksızın. faşizmin çarpıcı gücünü anlamak neredeyse olanaksızdır.
·
Son olarak, bugüne karşı gelece{Ji , örne{Jin, adil bir toplum hedefi olarak; bugünkü mücadelelerin nihai zaferinin ya da bugün çeki-
. fen acılardan kurtu lmanın garantisi olarak ya da pek yakındaki mitolojik bir cennet olarak gelece{Ji seferber etmek olanaklıdır. Bununla birlikte gerçekten dramatik toplumsal-siyasal seferberliklerde gelecek, daha çok. bugün vaktinden önce eylem gerektiren ve yürür-
103
lükteki e{lilimlerden kaynaklanan yakın bir tehdit biçimini almıştır. Bu süreci, egemenli{li sürdürmenin bir mekanizması olan korkudan ayı rmak için gelecekten korkuyla seferberlik terimiyle karşı laya· biliriz. Fransız Devrimi, köylülerin 1 789'da aristokratik bir kompla· ya ilişkin Büyük Korkusu 'ndan Jakobenleri iktidara getiren kraliye· lin yabancı düşmanla ortaklaşa bir komplo düzenleyece{li korkusuna kadar bu tür bir seferberlikten hız almıştı. Benzer biçimde Korni· lov'un şahsında zaten maddi bir kılı{la giren bir karşı-devrim korku· su , Rus işçilerinin 1 9 1 7 sonbaharında Bolşevik le re yönelmelerinde çok önemli bir nedendi. Gerçekte Bolşevik Ekim Ayaklanması, za· ten var olan devrimi Kerensky tarahndan girişilecek bir karşı-devrimci kımıldanmaya karşı açıkça korumayı amaçlayan bir önlemler dizisi olarak başladı. Bu Petrograd Sovyeti içerisinde geniş bir �rli{lin sa{!· lanmasında büyük önemi olan bir olguydu.
2 . Siyasal Özneler ve ideoloJik Sürüklenme
Artan ya da azalan yeniden üretim içindeki toplumların ideolojik sistemi hiçbir zaman dura{lan de!)ildir; aksine uygulama ve koşulların sürekli de{lişmesine ba{llı olarak sürekli bir de{lişim halindedir. Bu büyük ya da küçük ideolojik de{lişme türlerinden özellikle biri bu rada söz konusu edilebilir. Çünkü bu türün rejimin karakte· riyle özel bir i lişkisi vardır. Bu, var olan iktidarlar için çok ciddi, ba· zan ölümcül bir tehdit oluşturan dramatik bir seferberlik de{lildir, ama egemen söylemin de{lişmesinden çok o söylem içinde bir de{lişmeye ilişkindir.
Bu ideolojik de{lişme, siyasal özneler evren inde, yöneticilerin yerlerinden edilmeleri dışında, başka bir de{lişmeden kaynaklanır. Bunun en açık örne{li, de{lişen bir toplumda eskisinden farklı koşullar altında tabi ve nitelikli kılınmış_ yeni k_uşakların olgunlaşmasıdı r. Bu , dramatik konjonktürler biçimlendirilmiş geçmiş devrimci rejimler için oldu{lu kadar karşı-devrimci rejimler için de belli sorunlar ortaya çı· karır.
104
Ama siyasal ve toplumsal mücadeleler içinde kendi adiarına konuşan yeni siyasal özneler de ortaya çıkabilir. Siyasal özneler evreni, ya oy verme hakkı gibi yasal hakların yaygınlaşmasıyla, ya da bir ideolojik ve siyasşl özerkleşma süreciyle genişleyebilir. Bu türden önemli bir ideolojik de{lişiklik, lsveç köylüsünOn burjuva bloktan ayrılıp kendi sözcüsüyle ittifaka girerek özerkli{lini yeniden kazandı{lı 1 930'1arda gerçekleşti. Son on yılda ileri kapitalist dünyada kadınların önemli bir ideolojik özerkleşma süreci yaşanmıştır.
Ama konuşmasına ya da dinlenilmesine izin verilen siyasal öznelerin alanı daraltılabilir de. Burjuva ideologlannın iddialarının aksine tarih yurttaşlık haklarının genişlemesinin erekselci bi r süreci de{lildir. Her tür diktatörlüklerin muhalefeti tümüyle yasaklaması kadar, ABD'de Yeniden inşa Dönemi'nden sonra Günayli siyahların oy hakkından mahrum edilmeleri ve So{luk Savaş sırasında tüm sol hareketlerin getiolara hapsedilmesi de siyasal "yurttaşlı{lın" daraltılması örneklerindendir.
Şimdi burada önemli olan nokta, ideolojik telaffuzlar bütününün ideolojik tartışmaya katılanların sayısı ve karakterindeki de{lişikliklere koşul olarak de{lişti{li olgusu de{li l , aksine halA yerinde du ran yöneticilerin söyleminin etkilenmesi, bir ideolojik sürüklenmeye uoramasıdır. Evrensel oy hakkının kazanılması burjuvaziyi yerinden etmedi , ama burjuva söylemin işçi sınıfının siyasal haklarına uyarlanmak zorunda kalarak de{lişmesi gerekti. Benzer şekilde lsveç köylüsü n ün 1 930'1arda taraf de{liştirmesi kapitalizmi çökertmedi ama sermaye birikimi önemli bir tema olarak geçeriili {li ni korusa bile, burjuva ideolojisinin bireycilik, eşitlikçi olmayan teşvik gibi öteki ögelerinin kolektif dayanışma ve eşitlik temalarınca bastırılması, egemen ideolojik sistemin bir de{lişime u{! raması demekti. Öte yandan, muhalefetin kısıtlanması aforoz edilenleri susturmakla kalmaz. Aynı zamanda halA konuşmasına izin verilenierin ideolojik alanını da da· raltır. Zamanla bu süreçler egemen söylemda oldukça önemli ideolojik sürüklenmeye neden olabilir ve iktidarda olanların uygulamalarını önemli ö)çüde etkileyebilirler.
Ideolojinin iktidan yalnızca dramatik olayların yaşandı{lı konjonk-
1 05
türlerde de!)il, ama yavaş gelişen tedrici süreçler içinde de varlığını hissettirir. ideolojiler iktidar sistemlerinin yalnızca çimentosu olmakta kalmazlar, onların çatlamasına da neden olabilir ve onları yok etmeseler de, başka yer ve biçimlere do!)ru kum ya!)ınlan gıbi sürük· leyebilirler. Ama her iki durum için de, toplumdaki farklı e!)ihm ve ilişkilerin içinde yer aldı!)ı ve maddeci açıklamaya tabi tuıulabileceOi toplumsal güç ve seslerin varlı{lı söz konusu olacakt ır. Bu deneme, işte kuramsal ve siyasal merkeziyete sahip bu açıklama göre· vine katkıda bulunmak üzere yola çıkmıştı. Deneme şimdi sona ermek :zorunda, ama görev ancak şimdi başlıyor.
1 06
NOTLAR
1 What Doea the Rullng Class Do When lt Rulea? London. 1 978. 2 Sclence, Class and Soclety. LondOn. 1 978, kitabıma bkz. s.66 vd 3 Vol gösterici kuramsal bir önerme Marx'ın Ekonomı Polltl{lln Eleştirisine
Katkı'daki Önsözüdür. Bir di()erı aşa{Jıda 5 nolu notta Onsekiz Brumalre'· den aktarılan pasaıdır. Marx ve Engels'in bir proletarya partisi ve bir proletar· ya partisinin ideolojik mücadelesi üzerine maktuplarından, örne{Jin. Bebel, Li· ebknecht ve başkalarına Eylül 1879 tarihli sirküler mektuba bkz. Marx-Engels, Selec;ted Correspondence. Moskow. 1 965, s.321 ·7, özellikle s.326·7.
4 Engels'ten Mehııng'e, 1 4 Temmuz 1 893, Se�cled cOrreapondence, s.459. 5 Carol Johnson'ın "The Problem ol Relormızm and, Marx's Theory ol
Felishism" başlıklı makalesiyle kar şdaştırınız. New Left Review. 1 1 9 (January· February. 1 980). Marx Onsekiz Brumalre'de ideolojiyfl ilişkin Onemli bir genel kuramsal önerme yapmış ve bunu burjuvazinin rakip monarşist hizipleri· ne uygulamıştır:
"Farklı mülkiyet biçimlerı. toplumsal varlık koşulları üzeıinde farklı ve özel olarak biçimlanmiş duygular. yanılgılar, düşünce tarzları ve yaşam görüşle· rinden oluşan tüm bir üst yapı yükselır. Tüm bir sınıf bunları maddi temelleri ve onlara karşılık gelen toplumsal ilişkileri temelinde yaralır ve biçimlendirir. Bu duyguları, vb. gelenek ve yetişme tarzı aracdıOıyla edinen birey, bunlaıın kendi eyleminin gerçek belirleyieileıi ve hareket noktasını oluşturduklarını sanabilir. Orleancı ve Meşruiyeiçi Iraksiyonların her biri, gerek kendilerini, gerekse muhaliflerini iki hanedana ba{Jiılıkları ile birbirlerinden ayrddıklarına inandırmaya çalıştı; sonradan olaylar, bu iki hanadanın birleşmesini engelleyen şeyin daha çok çıkarları arasındaki ayrılık oldu{Junu kanıtladı. Özel yaşamda bir adamın kendisi hakkında düşündükleri ve sOyledikleı i ile gerçekte ne ol· du{Ju ve ne yaptı{Jı arasında bir ayrım yapılır . Tarihsel mücadelelerde de partilerin sözleri ve emelleri ile gerçek örgütlenmeleri ve gerçek çıkarları arasın· .da. kendıleri hakkında düşündükleriyle gerçekte ne oldukları arasında daha da keskin bir ayrım yapılmalı�ır. Oı leancılar ve Meşruiyetçiler Cumhuriyette birbirlerini yan yana, eşit istemler ileri sürerken buldular. Her bir yan di()eri· nin aleyhine kendi hanedanının restorasyonunu sa{ılamak istiyordu. Bunun, burjuvazinin bU.Jndü!)ü Iki büyük çıkarın -toprak mülkiyet! ve sermayeher birinin ker.Jı üstünlül)ünün ve di!}er çıkarın altta kalmasını restore etme· ye çalışmasından başka bir anlamı yoktu" Karl Marx, Surveya From Eıılle, London, 1 977.
Marx'ın buradaki temel vargısına, kuşkusuz, rakip hanedanların farklı sınıf lraksiyonlarıyta tarihsel ba{Jiantısını göstererek, epistemolqik "çıkarlar" ve "yanılgılar'' sorunsalı olmaksızın da varılabilir.
·
6 Ekonomi Polltl{lln Eleştirisine Katkı'nın Onsöz'ünde Marx "lnsanlıOın her
1 07
zaman ancak çözümleyebileceQI görevleri önüne koyduQunu; çünkü soruna daha yakından bakıldıQında, her zaman görevin, ancak çözümü için maddi koşulların zaten var olduOu ya da en azından oluşum sürecinde olduOu zaman ortaya çıktıOının görüleceQini" yazar.
7 Bkz. çok ilginç bir inceleme, J .Ciarke, C.Critcher, R.Johnson (der.) Working Class Culture, London, 1 979.
e F.Ch8telet, ed. , Hislolre des ldeologies, 3 cill, Paris, 1978; 1. cill s. I0-1 1 . Gerçekte bu hacim li yapıt oldukça geleneksel, yarı-ansiklopedik bir fikirler tarihidır.
9 Alıntı Williams'tan. Marxlsm and Literalure, Oxford, 1 977, s.81·82. Karşılaştırınız: Anthony Barnett, "Raymond Williams and Marxism: A Rejoinder to Terry Eagleton". New Left Review, 99 ( 1976).
1o R.Johnson, "Three Problematics: Elemenis of a Theory of Working-Class Culture" Working-Class Culture içinde, s.234. (vurgular belirtilmedi.) Hem sekteryen olmayan hem de suya sabuna dokunmadan sekileri birleştirmeye ,çalışmayan çok deQerli bir katkıda Johnson, klasik Marksizmi, Hoggart· Thompson-Williams'ın işçi sınıfı üzerine görüşlerini ve Althusserci "yapısalcılıOı" tartışır.
1 1 L.Aithusser, " ldeology and ldeological State Apparatuses", Lenin and Phl· losophy, London, NLB, 1 971 içinde, s. 1 64. Johnson, Althusserci, ideolojinin toplumsal işleyişi kuramını, Lacan'ın psikanaliz yorumundan esinlenen ve insani öznelliOi oluşturmanın psikodinamik süreçlerine ilişkin görüşlerle karış-tırmış olabilir ve bunda da haklı görünmektedir. •
12 Bkz. State, Power, Soclallsm, NLB, 1 978 kitabında Nicos Poulantzas'ın Foucault eleştirisi. Bu yapıt kendi biçemi ve düşünsel uQraşları açısından Foucault'nun yazılarından da açıkça esinlenmiştir.,
13 Daha önemli katkılar arasında, alfabetik sıraya göre: A.Badiou, P.Balmes, De l 'ldeologle, (Paris, 1 976); Center for Contemporary Cultural Studies, On lde· ology, London, 1 978; R.Coward, J.EIIis, Language and Materlallsm, Lon· don, 1 977; E. de lpola; "Critica a la teoria de Althusser sobre la ideologia", Cuadernos ete CISCO No.4, tarihsiz; P.Hirst, On Law and ldeology, Lon· don, 1 979; R.Johnson, agy; G.Labica, "De I'Egalite. Prepositions pour une enquete sur les ideologies dans le mode du production capital iste", Dlalectlques No. 1 ·2, 6 (1974); E.Laclau, Politics and ldeology, London NLB. 1977 (Ideoloji ve Politika, Belge Yayınları); C.Mouffe, "State ideology and power", (1979'da ECPR/CPSA tarafından Brüksel'de düzenlenen serninere sunulan bildiri); M.Pecheux, Les verites de la pallce, Paris, 1 975; J .Ranciere. La leçon d' Althusser, Paris, 1 974 sayılabilir. Aynı zamanda ideoloji üzerıne dij)er genel çalışmaların sayısında, özellikle Fransa'da ani bir artış olmuştur. Bkz. P.Ansert, Les ldeologles polltlques, Paris, 1 974; aynı yazarın, ldeologles, Confllcts, pouvolr, Paris, 1 977; J. Baudrillard, Pour urıe crltlque de l 'economie politique du slgrıe, Paris, 1 972; F:oumont. Les ldeologles, Paris,
1 08
1974; A.Gouldner. The diaieetic of ldeology and Technology, New York. 1 978; J .Larrain, The Concept of ldeoiogy, London. 1 979. E .Maffesoli, Logl· que de la domlnation, Parıs. 1976: J .C. Merquior, The Veli and the Mask. London, 1 979; C.Summer, Reading ldeologies, London 1 979: D Vidal. Es· sal sur l'ideologle. Paris, 1 97 1 .
B u literatür burada girişilemeyecek kadar genış bır d�erlendırmeye layık· tır. Kendimi yalnızca iki gözlemle sınırıayacaQım. Bugüne kacıarkı çeşıtıi ıdeo· loji ıncelemelerinin genel bir özetıni ısteyen okuyucu, Larraın'in yapıtında çol< iyi bir girişim bulacaktır. Kişisel olarak en orııinat ve ılginç bulduQum Goulcıner'in yapıtıdır. Ama bu yapıt ideolojiların linguistik boyutunu paranteze almasıyla Gouldner'inkinden ayrılır. Gouidner ideolOjileri "toplumsal yeniden kuruluşa ilişkin kamu projelerint meşru göstermeye ve seferber etmeye yarayan simge sistemleri" olarak görür (s.54·55). Bana göre bu çok daı bir tanımdır.
14 Yeni bir örnek Laciau'dur. Şöyle yazar: "Artık-deQer kapitalistler ve ışçiler ara· sındaki ilişki ile onlar arasındaki uzlaşmaz karşıtiıQı eşzamanlı olarak kurar; veya daha doQrusu, bu ilişkiyi bir uzlaşmaz karşıtiık ilişkisi olarak kurar." (Po· lltics and ldeology, s. 104. Vurgu orijinalinde.) (Türkçe basımında sözkonu· su vurgunun oiduQu sözcük yer almamış. Bkz. Belge Yayınları, s. 1 12)
15 Althusser ve Gramsci'nin sorunsalları arasındaki farklılıklar Gramscigil bir ba· kış açısından Moulfe tarafından inandırıcı bir şekilde gösterilmiştir. Mouffe. "State, ldeology and Power".
18 M.Foucaulı, L'Ordre du discours. Parıs. 1 971 (Söylemin Düzeni, Hil Yayın· ları), La Volonte du Savolr, Paris. 1 976, Diaeipiine and Punish, New York. 1 977.
17 L.Althusser, "ldeology and ldeogical State Apparatuses", s. 1.S8 vd. Vurgu ve dipnot aktarılmadı (Ideoloji ve Devletin Ideolojik Aygıtları).
18 Bu yanların bazılarının deQerli ve anlaşılır bir özetini Coward ve Ellis vermek· tedir.
19 Rol teorisi üzerine bkz .. B.J.Biddle ve E.J.Thomas (der.), Rol Theory: Con· cept and Research (New York, 1.966); R.Dahrendorf, Homo Soclologlcus (4. basım Köln ve Opladen, 1 964); ,T.Surbin-V.AIIen, "Role Theory" der. G .Undzey, E.Aronson, Handbook of Social Pyschology (2. basım, Reading Mass. 1 968), cilt 1 içinde.
20 Barcelona'lı anarşist Garcia Oliver, kaynak: R.Frazer, The Blood of Spaln, New York, 1 979, s.545.
2t Paul Hirst ve arkadaşlarınca, sonuçta kendilerini tarihsel maddeciliQi terk et· meye götüren böyle bir girişim yapılmıştır. (Onların geçmişteki hızlı tavır de· Oiştirmelerinl göz önüne alarak belki "şimdilik" diye eklemeliyiz.) Bkz. H ir st, On Law and ldeology ve A.Cutler, B.Hindess, P.Hirst ve A.Hussain, Marx's Capital and Capltallsm Today, 2 cilt, London, 1 977, 1 978. Bu tez ideolojiye ilişkin olarak, "temsil" kavramının bir eleştirisine dayanır ve ifade edilenlerin
1 09
kendileri dışında herhangi bir şeyi temsil ettiklerinin söylenemeyeceQini ileri sürer. Kanımca. temailin bu biçimde reddi doj)rudur. Ama burada, sınıflar ve ideolojiler arasında ya da sınıflarla siyasal örgüller ve mücadeleler arasındakı ilişkilerde hiçbir kalıp keşfedemeyeceOimiz; bunları savunarak seçme ve sı· nırlama mekanizmalarını saptayamayacaj)ımız sonucu çıkmaz. Hirst ve öteki yazarlar okuyucularına ideoloji ve siyasete ilişkin tam bir sınıf indirgemecılij)ı fle tam bir sınıfsal-olmayan indirgemecilik (ya da sınıftan baj)ımsızlık) arasında bir seçim, kabul edilmesi için hiçbir neden olmayan bir seçim sunmaktadırlar.
" 'Temsil' kavramı, temsil edilen'in kendi temsil araçlarını belirleması ola· naj)ını ıçerir ... EOer araçların eylemine herhangi bir özerkliK tanınır sa, onlarla ürünleri arasındaki ilişki verili olamaz. (Bu. siyasal temsilın 'görece özerkli· Oi'ne ilişkin soruları çaj)rıştırır)". Hirst. On Law and ldeology, s.7 1 , orijinal· deki vurgu aktarılmadı, burada verilen vurgu bana ait.
22 Alman liberal burjuva görüşünün 1 9. yüzyılın son üçte biri boYunca yörüngesi için, bkz. E.Bramsted, Arlatocracy and the Mlddle Clasaea In Germany (Chicago, 1 964), s.203 vb.
23 Bu doj)ruyll!l, Laclau'nun çok cleOerli yapıtı Politika ve IdeoloJI'deki ideoloji üzerine temel tutumu savunulamaz ve içsel olarak istikrarsız gibi görünecek· tir. Laclau bizi, Hirst'in yaptıj)ı gibi, sınıfsal ve sınıfsal-olmayan indirgemecilik· arasındaki aynı seçimle yOz yüze bırakır: "Her ideolojik ve siyasal ögenin zorunlıı bir sınıfsallıOt oldyOu yolundaki indirgemeci var.sayımı terk eder ve sınıf· ları ideolojik ve siyasal düzeylerde zorunlu bir varoluş biçimi bulunmayan uzlaşmaz ürelim ilişkilerinin kutupları olarak tanımlarsak . . . " (s. 160) Vurgu bana ait, orijinal vurgu aktarılmadı. Ama sonra şöyle devam eder: "Aynı zamanda, tarihsel toplumsal süreçlerin son kertede üretim ilişkilerince yani sınıflares be· lirlendij)ini ileri sürelim." Bu iki ifade, sınıfların kullandıQt, birleştij)i ya da, Lac· lau'nun dedij)i gibi, kendi mücadelelerinde farklı tarzlarda eklemledij)i bir özerk sesienişler repertuarı olarak bir ideolojiler anlayışıyla birleştirilir. Bir ideoloji· nin sınıfsal karakteri onun "her zaman sınıfsal bir ilke olan", "eklemlenme ilkesi"nçle yatar (s. 1 64). Ama sınıfların zorunlu ideolojik ve siyasal varoluş bi· çimleri yoksa, ideolojilerin ve siyasal biçimlerin zorunlu bir sınıf karakteri yok· sa, o zaman eklemleme ilkesinin sınıfsal karakterini nasıl saptayabiliriz? Dev· Jetleri kuran ve onlarla savaşenın, ideolojileri birleştirerek ve yeniden birleşti· ren hegemonya uj)runa mücadele edenin sınıflar olduj)unu nasıl bilebiliriz? Bakmakta olduj)umuz şeY,in sınıftan baj)ımsız devletler, partiler, politikacılar ve aydınlar olmadı(ıını nasıl bilebiliriz? GörebildiOlm kadarıyla, bu soruların yalnızca iki tutarlı yanıtı olabilir. Ya sınıf ve sınıf mücadelesince belirlenmeye ilişkin tarihsel maddeci sorunsalın bütünü terk edilmelidir, bu Hirst ve Ortak· ları'nın şimdi yürümekte olduj)u yoldur. Ya da, sınıflar ve sınıf mücadelesinin 6znelerinin, sınıfa özgü ideolojiler ve siyasal pratik biçimlerince oluşturulduk· ları düşünülmelidir. Laclau'nun kitabının genel ej)ilimi ikinci çözüme birinci· sinden çok daha yakın görünmektedir. Gerçekte kitap, aksi yöndeki tutumla-
1 1 0
�ırı.1 karşın. çok behrsıl ve gehşmemış bır biçimde, bir sınıf ideolojileri kavramı yorıünde toınıulasyonıar ıçerir . Aşağıdaki, örneOin, tipik bir tersten olums..ı.: soyıeırıedır ·· Bu sınıfsal ıdeolOJik praııkler yalnızca. verili bir sınıtın üretım sürecıne snkulmasıyla behrlenmeıler " ve "bir egemen sınıf ideolojisi, yalııııça, onun oıı:ınu ıdeoloJık olarak ıfade eden bir Weltanachaeung'dan iba· ret degıldır" (s 16 1 ı. lyı ama "sadece". "yalnızca" belirlenmez; de{lildir demek. belırlenır"de". ıbareıtır"de" demenin bir başka yoludur
"'4 O Brunner. Laııd und Herrschaft. Brünn/München/Wien 1 943; G .Ouby, Les trols ordres ou l 'lmaglnalre du feodallsme , Parıs. 1 978; aynı yazarın, Guerrlers et paysans , Parıs, 1973; A.J�nna. L 'ordre soclal-mythea et hierarchies dans la France du XVIe siecle, Paris, 1977; J.Foster, Class Struggle and the lndustrial Revolutıon, London, 1 974; E.J.Hobsbawm, Labouring Men, London, 1 964 ; M.Perrot. Les ouvriera en greve, France 1871-1890, Paris. 1974; E.P Thompson, The Making of the Engliah Working Class, Lon· don, 1963. R.Trempe. Les mineura de Carmaux: 1 848- 1 9 14, Paris, 1 971 ; M.Vester, Die Entstehung des proletarlats als Lernprozesa, Frankfurt, 1 970; E .Genovese, Roll Jordan Roll: The World the Slaves Made. New York, 1 974.
zs G.Baglioni, L'ideologia della borghesla lndustriale nell'ltaiia llberale, Turın, 197.4, A.Hirschman. The Passlons and the lnterests: Political Arguments for Capitallam Betore lts Trlumph, Princeton, 1 977; R:H.Tawney, Religlon and the Rise of Capltallsm, London, 1922; M .Weber, The Protestant Ethlc and the Sprit of Capltalism, New York, 1 930. Fransa'daki burjuva ideolojisi üzerine B.Groeıhuysen'in klasik tarihsel yapıtı Origlnes de l 'eaprlt bourgeois en France, Paris, 1 927. Bu yapıtın ancien regime aıtında kapitalizmin erken gelişmesiyle ilgili Kilise ö!}retisini ele alan birinci cildinden sonra deva-mı gelmedi. .
26 işçi sınıfına ilişkin en önemli incelemeler şunlar olabilir: J .Goldthorpe, O.Lock· wood et al. , The Affluent Worker, 3 cilt, Cambridğe, 1 968-69; A,.Touraine, La consclence ouvrlere, Paris, 1 966. Özellikle etkileyici buldu{lum iki yapıt ise: M-.Burawoy, Manufacturlng Consent, Chicago, 1979 ve J.Martinez-Aiier, Labourers and Land-owners In Southern Spaln, London, 197 1 . Burjuvazi üzerine: D.Baltzell, Phlladelphia Gentlemen, Glencoe, 1958; ve F.Sutton, The American Business Creed, Cambridge, Mass., 1956. Onlario'da York Üniversitesi 'nde Bill Johnson, Michael Ornstein, Michael Stevenson ve başkala· rınca çok ilginç bir araştırma projesi yürütülmektedir. incelerneye konu olan sınıflar (kesimleri) içindeki büyük bir ideolojik de{lişikli{lin Marksist olmayan bölge, meslek, e{litim ve gelir kategorilerine karşıt olarak, Carchedi, Poulantzas ve Wright'ca geliştirilen Marksist sınıf kavramlarıyla nasıl açıklanabileceQini · araştırıyorlar.
27 Sclence, Class and Soclety, s.375 vd. 28 Burjuva ideolojisinin teorik olarak belirlenmesine ilişkin bir başka Marksist gi·
rişim için bkz. Labica, agy. Yazar en önemli yaşamaat özellik olarak "eşitlik"i
1 1 1
seçmektedir. Bu bana pek dar görünmektedir. 29 Harriet Friedmann küçük-burjuva ve basit meta üretimi kavramlarını cıddi ku·
ramsal açıklama ve ampirik araştırmanın nesneteri olarak almış çok az sayı· daki birkaç Marksistten biridir. OrneQin bkz. "World Market. State and Fa· mily Farm: Bases of Household Production In the E ra of W age Labour", Co· mparallve Studies In History and Soclety 20. cilt, no.4 ( 1978).
31 E.O.Wrlght, Class Crlsls and the State, London, NLB, 1978. 31 KarşılaştıOınız: R.Hilton, Bondmen Made Free, London, 1978. 32 Böyle bir teorinin anahatlarını International Potilical Science Association'ın
1979 Moskova Kongresi'ne sundum: "Enterprisses, Markets and States. A first, Modest Contribulion to a General Theory of Capitalist Politics."
33 Bkz. Therborn, Sclence, Class and Soclety, s.326 vd. 34 Gramsci, Prlson Notebooks, London, 1 971 . 35 Sclence, Class and Soclety, s.326 vd. :ıe Althusser'in bana kişisel mektubu, Nisan 1 979. 37 Poulantzas son kitabında benzer bir görüş geliştirdi. :ıs R.Ebbinghausen, ed., Bürgerllcher Staat und polltlsche Legltlmatlon,
Frankfurt, 1 976; J .Habermas, Leglllmatlons-problerne des kapialistisehen Staates, Frankfurt, 1973; A.Wolfe, The Llmlts of Legltlmacy, New York, ' 1977.
:ll P.Bachrach, V.Baratz, Power and Poverty, New York, 1970; R.Dahl, Plu· r�llst Democracy In the United States. Chicago, 1 967; M.Mann, "The Soci· al Cohesion of Liberal Democracy", American Soclologlcal Review, ci lt. XX.>N (1 970); Pouvorls, no.S, 1 973.
40 M.Bulmer, der. Worklng-Ciass lmages of Soclety, London, 1975; K.Kumar, "Can Workers be Revolutionary?" European Journal of Potltıcal Research, cilt. 6, no: 4 ( 1 978); M.Mann. Consclousness and Actlon among the Wes· tern Working Class, London, 1 973; A.Wolpe, "Some Problems Concerning Revolutionary Consciousness", Socialist Reglster, 1970.
41 Öznelci bir tarih kuramının beklenmedik sonuçların önemini göz ardı et�eye gerek duyması gerekmez. Jean Paul Sartre Crltlque of dlalectlcal Rea· son, London, 1 976 bu istisnai olaSılıOı fazlasıyla ve iyi bir şekilde gösterir.
42 Kanıt için bkz. Sclence, Class and Soclety, s.297 vd. 43 Karşılaştırınız: Theda Skocpol , States and Social Revolutlons, Cambridge,
1 979; ve karşıt olarak, James Petras, "Socialist Revolulions and Their Class Components", New Left Review, no. 1 1 1 (1 978). Yine bkz. Barrington Moore'un yetkin çalışması, lnjustlce: The Social Roots of.Obedlence and Re· volt, New York, 1 978.
•
44 Bkz. Alexander Rabinowitch'in son derece ayrıntılı, mükemmel yapıtı, The Bolshevlka Corne to Power, London, NLB, 1 979.
1 1 2
İkti4arın İdeolojisi ve İdeolojinin iktidarı
GÖRAN THERBORN
İdeolojini!l iktidarı yalnızca dramatik olayların yaşandı� konjonktürlerde de�. ama yavaş gelişen tedrici sü-
. reçler içinde de varlı�nı hissettirir. İdeolojiler iktidar sistemlerinin yalnızca çimentosu olmakla kalmazlar, onların çatlamasına da neden olabilir ve onları yok etmeseler de, başka yer ve biçimlere dolru kum yılınları gibi sürükleyebilirler. Ama her iki durum için de, toplumdaki farklı elilim ve ilişkilerin içinde yer aldı� ve maddeci aÇıklamaya tabi tutulabileceli toplumsal güç ve seslerin varlı� söz konusu olacaktır. Bu deneme, işte kuramsal ve siyasal merkeıiyete sahip bu açıklama görevine katkıda bulunmak üzere yola çıkmıştı. Deneme şimdi sona ermek wrunda, ama görev-ancak şimdi başlıyor.
Iletişim 1 80 • POLİTİKA Dtztst 8 ISBN 975-470-010-9